AMORAL.MLL.FI.

15 Eylül 2008 Pazartesi

EVLİLİK VE DÜĞÜN Bölgemiz ve özellikle Siverek gelenek ve göreneklerine bağlıdır.

EVLİLİK VE DÜĞÜN



Bölgemiz ve özellikle Siverek gelenek ve göreneklerine bağlıdır. Bu bağlılık teknolojik gelişmelere rağmen devam etmektedir. Gelenekler, adet ve örfler ile değişim sürekli mücadele halindedir. Aslında değişime karşı sonsuza kadar hiçbir kişi ve kurum direnemez. Direnme en çok değişimi biraz geciktirir. Ama sadece geciktirir. Düğün (diğer adet ve gelenekler de dahil) gibi adetlerimiz değişime direnseler de yavaş yavaş yeni bir şekil aldıkları söylenebilir. Davulla beraber orkestra, mahalle meydanı ile beraber düğün salonu, mahalli oyunlarla beraber popüler oyun ve şarkılar, halayla beraber pop müzik eşliğinde tv’lerden görülen ve nasıl oynandığı oynayanlar tarafından da bilinmeyen yeni oyunlar beraber ve içiçe oynanmaktadır. Yerel bir halaydan hemen sonra topluluk pop müzik eşliğinde belli belirsiz ritimlelrle zıplayıp oynamaya başlayabilmektedir. Tabiri caiz ise gerçek bir arabesk. Yerli kültür ile ulusal hatta global dünya kültürünü yansıtan figürler, sesler, sevinç ve nara şekilleri birbirine karışmış durumda. Düğünlerdeki “zılgıt” seslerine “yiihuuuu” sesleri karışmaya başlamıştır. Bu yapılanların ne kadarı bilinçli ve bilinçsiz yapılıyor o da belli değil. Özetlersek eski ile yeni zaman içinde sessizce yer değiştirmektedirler



Meydanda Düğün



2002 yılında yaşananlar da bir gün gelir nostalji olur diyerek, bu gün ve yakın geçmişte Siverek’te cereyan eden düğün ve evlilikleri olduğu gibi anlatacağız. Belli olmaz bu güne de pişman olur, aman adetlerimiz bozulmasın diyeceğimiz günler gelebilir. Düne göre beğenmediğimiz bu günkü düğünleri bile özleyeceğimiz günler gelebilir. “Neydi o günler!, eskiden düğünlerimizi salonlarda orkestra eşliğinde yapardık. Nerede o günler” deriz. 50 yıl önceki düğünleri de yaşlılar beğenmezdi. Ama onların beğenmediği, “asridir, geleneklere uymuyor” dedikleri düğün ve evlilik şekilleri bu gün bizim için terk edilmemesi gereken adetlerimiz olmuştur. Ne garip!. Şimdi beğenmediklerimizi zaman gelecek değişmemesi için korumaya çalışacağız Veya birkaç kültür gönüllüsü korumak için uğraşacaktır.

Siverek’te evlilikler büyük oranda ailelerin girişimleri ile gerçekleş-tirilmektedir. Gençler evlenmeye karar verdikten sonra aileler devreye girmektedir. Gençlerin isteği olmadan yapılan evlilikler hemen hemen kalmamış gibidir. Kırsal kesimde görücü usulüne rastlanmaktadır. Ancak şehir kesiminde son söz ailelerde ise de, öncelikle kız ile oğlanın isteği ilk plandadır.

Evlenecek gençler evlenmek istedikleri kızları ailelerine söylerler. Ya da aileler çocuklarına gelin adayını teklif ederler. Erkeğin istediği kız, ailesi tarafından da uygun görülürse (genellikle çocukların istediği olur. Bazen tersi de olabilir. İşte burada aile dramları yaşanır.) evlenecek gençlerden erkek tarafı kız tarafından randevu alır. Sonra anne ve baba kız evine gider ve kızın anne-babası ile konuşurlar. Kızın annesi ve babası kızları ile konuşarak fikrini alır, (Günümüzde gençler ailelerinden önce zaten anlaşıyorlar. Aileler genellikle işin geleneksel yani protokol tarafını hallediyorlar.) eğer uygun bulunursa oğlan evine haber gönderilir.

Daha önce erkek tarafına yollanan istek mektubuna göre hazırlık yapılır. Bu mektupta erkek tarafının yapması ve alması gereken çeyiz belirtilir. (Başlık parasını ayrıca inceleyeceğiz) Her iki ailenin uygun buldukları bir gecede kız evine şerbet içmeye (Kız isteme ve nişan da denir) gidilir. Oğlan tarafı o gecede konu komşudan, yakın dost ve akrabalarla kadınlı erkekli birlikte bir düğün alayı şeklinde, çoğu zaman davul zurnayla veya halk çalgıcılarıyla kız evine ekseriya akşam ile yatsı ezanı arası gidilir. İkramları erkek tarafı hazırlar.

Şerbet gecesinde kız tarafı da kendi konu, komşu, dost ve yakınlarını davete çağırır. Oğlan tarafı ise beraberlerinde aile büyükleri, arkadaşları ile bir hoca getirirler. Düğün alayı kız evine gelir ve sokak kapısı dışında karşılanır. Erkekler kendi aralarında dua yapılıncaya kadar sohbet ederler. Davetliler tamamlanınca söz hocaya bırakılır. Hoca efendi bir iki ayet-i kerime ve hadis-i şerif okuyarak evlilik ve aile ilgili kısa bir konuşma yapar. Sonra fatiha okunur davetliler her iki tarafa hayır dualarında bulunurlar. Damad şerbet gecesine gelmediği için, Fatihanın okunmasından sonra oğlanın babası veya kardeşlerinden birisi kalkar kız babası ve diğer cemaatla tokalaşarak birbirlerini tebrik ederler.

Bu arada kadınlar eğlenir ve oynarlar. Şerbet gecesinde davetlilerden bazı samimi kişiler verilen bu şerbetin bardaklarını fırsat bulurlarsa saklarlar ve evden çıkarken beraber götürürler. Kap kacak ve bardakların bir kısmı komşulardan emanet getirildiği için cemaat dağıldıktan sonra hemen fark edilir ve ertesi gün bardağı götüren kişi büyük bir iş becermiş gibi hemen kız evine haber verir. Bardağı geri vermesi için kız tarafının o kişiye bir hediye vermesi gerekir.

Bu şerbet içimi aslında "Nişan düğünü" da sayılır. O gece kız evinde eğlence tertiplenir. İki taraf da misafirleriyle birlikte eğlenir. Erkek tarafı gittikten sonra da kız tarafında eğlence gece boyunca sürer. Şerbet gecesi oğlan tarafının anne ve babası yanlarında getirdikleri bir kısım parayı ve altın takıları kız tarafının anne ve babasına tenha bir yerde verirler. Kalan diğer eşyaları da tamamladıkça gönderirler.

Bu arada önemli günlerde örneğin dini bayramlar ve kızın özel günlerinde oğlan tarafı çeşitli hediyelerle kızın ziyaretine giderler.

Şerbet ile düğün arasındaki süre genellikle çok uzun sürmez Akrabalar arasında yapılan nişan uzun süreli olabilir. Eğer evlenecekler yabancı ise genellikle 3-4 ay nişanlılık dönemi olur. Düğünden kısa bir süre önce her iki taraf da düğüne davet edileceklere "Endekçi " diye isimlendirilen bir kadın vasıtasıyla düğün tarihi haber verilerek davet edilirler. Günümüzde endekçilere çok az rastlanmaktadır.

Siverek’te “Kına Gecesi” düğünden bir veya iki gece evvel yapılır. Kına gecesinin amacı her iki tarafın da artık düğün için bütün hazırlıklarının tamamlandığını duyurmak ve düğüne hazırlıktır.

Kına gecesi ve düğün hazırlıkları şöyle düzenlenir. Oğlan tarafı kendi mahallesinde bulunan endekçi denilen hafızası kuvvettli, hareketli, gücü kuvveti yerinde, çevrede sevilip sayılan bir kadını görevlendirirler. Omuzlarına süslü bir heybe atarak, düğüne davet edilecek ailelerin isim ve adreslerini alan kadın, bu aileleri tek tek dolaşır. Endekçiye düğün sahibi tarafından davet edileceklere verilmek üzere ğelat denilen çeşitli düğün hediyeleri verilir. (kiymetli kumaş, elbise, duvar halıları vs. olabilir.) Davet edilen kişiler de Endekçiye daveti kabul ettikleri anlamına gelen çeşitli hediyeler verirler. Endekçiler kollarına renkli çit dediğimiz baş örtüleri bağlarlar. Her davet edilen kişi veya aile endekçinin koluna birer renkli çit bağlar. Sonuçta çitler sayılır ve kaç kişinin davet edildiği anlaşılır. Endekçiler hafızası çok kuvvetli kadınlardan seçilirdi. Hangi çitin hangi aile tarafından bağlandığını tek tek ev sahibine anlatırlar. Kadının koluna çoğu zaman 40-50 tane çit bağlandığı olur.

Daha büyük düğünlerde endekçinin her iki kolu çitlerle dolar. Kadının heybesine bulgur, pirinç, mercimek gibi kuru zahire konduğu da olur. Bu arada endekçinin kollarına bağlanan renk renk çitler herkese gösterilir, davetlilerin çokluğu ile iftihar edilirdi. Bu tablo düğünlerin canlı detaylarından biri olarak, günümüzde davetiye kartları yerine hatıralarda kalmıştır.

Damat kendisine yakın evli bir arkadaşını "Sağdıç" (Şoşban) olarak seçer. Sağdıç bütün düğün boyunca damada arkadaşlık eder. Düğünler genellikle iki-üç gün süren eğlencelerle yapılır. Düğünlerde davul-zurna çalınır, çeşitli sazlarla söylenen türküler söylenir. Günümüzde düğünler evlerin avlularında veya sokakların geniş bir alanında yapıldığı gibi, son gece (pazarı pazartesiye ya da perşembeyi cumaya bağlayan gece) düğünler salonlarda da yapılmaktadır. Gelinin kız evinden alınacağı gün damat kız evine götürülmez. Erkek tarafı davul-zurna eşliğinde kız evine yürüyerek yolda eğlenerek gider. (Şimdi arabalardan oluşan konvoylarla gidilmektedir).

Kızın akrabalarından biri evin kapısında durur ve erkek tarafından bahşiş ister. Bu bahşişe halk arasında "kapı parası" denir. Bu sırada kapıyı tutanla pazarlık yapılır ve anlaşma sağlanınca kapı açtırılır. Düğün alayı kısa bir süre kız evinde kaldıktan sonra, gelin alınır. Siverek’te gelinler genellikle Pazar ya da perşembe günleri sabah saat 10’da alınır.

70’li yılların sonlarına kadar Siverek’te gelin alma şu şekilde yapılırdı. En önde erkekler, arkalarında kadınlar ve ortada kırmızı örtülerle (surük denilen kırmızı başlıklı gelinlik) süslenmiş gelin olmak üzere, gelin alayı yola koyulup, davul-zurna eşliğinde erkek evine dönülürdü. Bu arada erkek evinde damat tıraş olmaktadır. Düğün sırasında ve tıraş yapılırken damadın başında para gezdirilir ve çalgıcılara verilir.


Karakeçide Düğün

Genellikle düğünün son gününde (Perşembe veye Pazar günü) mevlid okutulur, daha sonra düğün yemeği yenir. Düğün yemeğinden sonra takılar yapılır ve misafirlerin çoğu ayrılır. Günümüzde takılar düğün salonu tutulmuşsa orada son gecede takılır. Bütün gün damatla beraber olan "sağdıçlar" "gerdekten" sonra, gece düğün evine giderlerdi. Erkek sağdıç, damadı alarak hamama götürürdü.

Gelin içeri girmeden evvel tam kapıda durdurularak, damdan üzerine şeker, leblebi, ceviz, kuru üzüm, fındık, fıstık karışımı çerezler serperler. İçinde su bulunan bir testiyi de gelin yere vurur, kırar. Ayrıca gelinin eline bir nar tutuşturulur. Gelin onu gireceği kapının üst kemer taşına çarpar ve nar parçalanıp dağılır. (Bu adetlerin her birinin sembolik birer anlamı vardır.) Ondan sonra gelin dualarla içeri alınır.

Eğer sünnet düğünü de yapılacaksa – Siverek’te genellikle düğün sahiplerinin sünnet çağına gelmiş çocukları varsa, sünnet ile düğün birleştirilerek yapılır. - verilecek yemekli mevlid ve sünnet düğünü hazırlıklarına başlanır

Davetliler yemekten sonra dağılırken düğün sahiplerinden en ileri geleni sokak kapısının yanında durur tebrikleri kabul ederek misafirleri uğurlar. Bu arada gidenlere ayakta acı kahve (mırra) ikram edilir.

En önemli geleneklerden biri de, düğünden bir hafta sonra gelin babasının evine misafir olarak gider. Bu olaya halk arasında "Zeyin" denir. Gelin babasının evinde bir kaç gün kaldıktan sonra eve döneceği zaman damat, gelinin babası tarafından davet edilir. Damada kayın annesi ve kayın babası tarafından hediyeler verilir ve uğurlanırlar. Bu olaydan sonra artık damat kayınbabasının evine serbest gidebilir.
BAŞLIK PARASI VE BERDEL



Başlık Parası



Başlık parası hemen her toplumda değişik şekilde uygulanan bir olgu... Bir vakıa... Toplumların oluşumunda en önemli rolü oynayan evlilik ve ona bağlı örf ve adetlerin içinde özellikle kırsal kesimlerde önemli rol oynayan bir adet. Hindistan kültüründe ve eski Bizans’ta kızların “drahoma” adı altında başlık parası biriktirdikleri ve erkek tarafına verdikleri biliniyor. Bizde ise erkek kız tarafına başlık parası dediğimiz meblağı verir. Başka kültürlerde değişik şekillerde uygulandığı da bir gerçek.

Başlık olayının ekonomik, sosyal, psikolojik pek çok nedeni vardır. Tarihi oluşumunda sonradan yanlış macralara çekilen dinin de tesiri vardır. Önce bu konuyu kısaca inceleyelim. Başlık parası olayının ekonomik, sosyal ve psikolojik nedenlerine girmeden önce dini yönüne bakmakta fayda vardır. Zira pek çok kişi başlık parasının dini bir kurum olduğunu zannediyor.

Başlık parası dediğimiz olayın dini yönü, yani temelinin bu olgu olup olmadığı tartışılmıştır. İslam dininde nikahta erkeğin eşine vermekle yükümlü olduğu mehir ile karıştırılmaktadır. Ya da islamda “mehir” denilen bu kavramın zamanla bozulmuş ve dejenere olmuş şekli olarak algılandığından, din kaynaklı bir sorun zanedilmiştir.. İslam dininde erkek evleneceği kadına “Mehir” denilen bir meblağ öder. Bu, para cinsinden bir şey olduğu gibi, bir arazi parçası veya herhangi değerli bir mal da olabilir. Erkek tarafından kadına verilen bu para veya mal, kadının mülkiyetine girer. Baba ve kocası dahil hiç kimsenin bu malı harcamaya yetkisi yoktur. İslam dininde kadınla erkeğin mal ayrımı rejimi vardır. Yani aynı aile içinde kadın ve erkeğin malları ayrı olabilir. Mehir’in meşru kılınmasının sebebi, kadının özel harcamalarını ve süslenmesi için gerekli masrafları kendi malından yapma imkanına kavuşması olduğu gibi, asıl önemli sebep boşanma durumunda kadının mağdur olmaması ve belli bir süre kendi başına kaldığında geçimini temin etmesi içindir. Yani bir çeşit boşanma sigortası da denilebilir. İşte kaynağını dinden alan ve aslında kadın lehine konulmuş ve “mehir” denilen mesele, zamanla asıl mecrasından saptırılarak kanaatimce “başlık parası” dediğimiz problemin devamına yardım etmiş olabilir. Zamanla kız babaları kızları için isteyecekleri mehri sembolik bir oranda tutarak önemli bir meblağı başlık parası adı altında ve kendilerine alıp kızlarının hukuklarına en büyük tecavüzü yapmışlardır. Dolayısıyla bu gün başlık parası olarak bildiğimiz uygulamanın dini bir dayanağı ve kaynağı yoktur.

Pek çok kız babası karşı taraftan başlık parası isterken maalesef aslında kadınların yararına olan bu mehir meselesini kendilerine maske yapmaktadırlar. Bunun çaresi, islamın bu güzel hükmünü halka doğru olarak anlatmak, başlık ile mehirin aynı şey olmadığını izah etmektir. Ve eğer erkek tarafından bir şey istenecekse bunun kızın mülkiyetine verilmesi ve ne kocanın ne de babanın bunu harcama yetkisinin olmadığını usulüne göre anlatmak ve halkı aydınlatmaktır. Dolayısıyla “başlık parası” dini bir kurum değildir. Belki istenerek veya cehaletle dini bir kurumun (Mehir) dejenere edilip istismar ve yanlış şekilde kullanılma-sından doğmuştur denilebilir.

Sosyolojik Nedenler

Aslında şehir merkezlerinde ve köylerimizin pek çoğunda artık başlık parası alınmıyor. Ancak bölgemizin kırsal alanında ve aşiret yapısı kuvvetli kesimlerinde eskisi kadar değilse de hala başlık parası alınmaktadır. Buralarda başlık parası kişilerin ve ailenin sosyal statülerine göre ayarlanmaktadır. Ailelerin aşiretteki yeri, statüsü ve sosyal çevresi kızı için istediği başlık parasının miktarı ile orantılıdır. Başlık parasının yüksek olması tarafların statü ve konumlarını güçlendirmekte ve astronomik rakamlı başlıklar kişilere yörede büyük şeref ve itibar kazandırmaktadır. Kız babası aldığı başlık parasının fazlalığı ile övünmektedir. Hatta çoğu kez gerçekte aldığı miktarı gizleyerek daha fazla bir rakam söylemeleri bu dediklerimi doğrulamaktadır. Kız tarafı bir milyar almışsa soranlara iki milyar aldığını söylemekte, böylece statüsünü yüksek tutmaya çalışmaktadır. Parayı veren taraf da aynı duygular içinde verdiğinden fazlasını çevreye ilan etmektedirler.

İşin gelin ve damada bakan yönü için de aynı şeyler söylenebilir. Çevrede asil ve güzel olarak bilinen kızlar için büyük oranda başlık parası istendiği, asalet ve güzelliğin ölçüsü olan başlık parasının kızlar açısından önemi bu açıdan incelenmelidir. Akran ve arkadaşları arasında övünç vesilesi olan başlık parasının fazlalığı kızlar tarafından yadırganmak bir tarafa, aksine fazla miktarda istenen başlık parası kızların gururunu okşadığı ve gittiği ailede daha fazla itibar gördüğü de maalesef sosyal bir vakıadır. Erkek tarafı da ödedikleri astronomik başlık parasının karşılığında asil ve güzel bir gelin aldıkları için ailenin itibarını artırmanın keyfini yaşamaktadırlar. Dışarıdan sanıldığı şekilde “insan satılır mı” bakış açısı ile olaya bakılmıyor.

Bu anlattıklarım kendi penceremizden bakıldığında akla, mantığa aykırı gelse de maalesef başlık parası alan kırsal kesimin inkar edilmez bir sosyo psikolojik vakıasıdır.

Neler Yapılabilir?

Vakıayı inkar ederek değiştiremeyiz. Önce hastalığı teşhis edip kabullenelim ondan sonra çare ve tedavisini araştıralım. Bunun (başlık parası ile sosyal statü arasındaki orantı hastalığının) çaresi kanaatince bölgemizde özellikle sosyal statüsü yüksek, itibarlı ve zengin ailelerin halka örnek davranışta bulunarak önce kendilerinin başlık parasından vazgeçmelerini sağlamaktır. Köy muhtarlarından, köy imamına kadar köyde sözü geçen aşiret büyükleri ve zenginlerin örnek bir davranışta bulunarak aleni bir şekilde başlık parasını almayacaklarını ilan etmeleri, öncelikle kendi kızlarını verirken, gelin isterken başlık parasını istemediklerini söylemeleri ve bunu fiilen göstermeleri ile olur. Başlık parasının iyi bir şey olmadığını herkes biliyor ve söylüyor. Ancak kendi kızı veya oğlu söz konusu olunca adet ve geleneklere sığınılıyor. Çevrenin ne söyleyeceği gibi mazeretler daha baskın çıkıyor.. Öyle ise bölgede sözü geçen zengin ve önder ailelerin öncelikle başlık parasından vazgeçmeleri gerekmektedir. Böylece başlık parasının en büyük nedenlerinden biri olan statü, itibar ve asalet ile başlık parasının bir ilişkisi olmadığı fiilen ortaya konacaktır.


Ekonomik Nedenler



Kırsal kesimde özellikle bölgemizde nüfus artışı çok yüksektir. Köylerde ve küçük kasabalarda on çocuklu, hatta on beş çocuklu aileler bir hayli fazladır. Kan davalarının hala hükmünü sürdürdüğü bölgemizin bir kısmında güçlü olmak ve ezilmemek için kuvvetli olma olgusunun verdiği saikle çocuk sayısına ailelerin herhangi bir sınırlaması yoktur. Özellikle erkek çocukların bu sosyal yapı içinde güç ve gelir kaynağı olması da çok etkilidir. Bu nedenle çok çocuk (özellikle erkek) teşvik edilir. Burada kızlar istenmiyor anlamı çıkarılmamalıdır. Çünkü iş ve güç kaynağı erkek çocuklardır.. Kızlara ise bu sosyal yapı içinde (kan davalarında güçlü olma ya da kendilerinden çekinilir olma gibi.) fazla görev düşmediği ve evlilikten sonra aileden ayrılacakları için fazla görev düşmüyor.



Ekonomik yönden zayıf olan bölgemizde dar gelirli, çok çocuklu aileler, çocuklarının eğitimi ve yetişmeleri için isteseler de yapacakları pek bir şey yoktur. Çocuklarını okutmaktan aciz olan pek çok aile, bu çocukları küçük yaşta çalıştırmakta ve çocukların geliri ile geçinmektedir. Erkek çocuklar çobanlık, rençberlik yapıp, gurbete gönderilirken, kızlar belli mevsimlerde pamuk tarlalarında vb. bahçe işlerinde çalıştırılmaktadırlar.



Başlık Parası Yerine Berdel

Pek çok anne baba çok çocuk yaparak onların çalışması ile geçinmektedir. (Çocuk hakları mı dediniz. Onları geçiniz. Bu hakların sadece edebiyatı yapılır.) Çocuklarının sırtından geçinme gibi zalimane bir yolu seçen bir babanın kızını evlendirirken onun mutluluk ve saadetinden önce kendi menfaatini düşüneceği tabiidir. Ayrıca 7-8 kızı ve erkek çocuğu olan bir baba istese de bu çocuklarının düğün ve evlilik masraflarını karşılayamaz. Oğlunu evlendirirken başlık parası veren baba, bu parayı kızının başlık parasını alarak karşılamaktadır. Bazı aileler de gerçekten fakir oldukları için başlık parası almaktadırlar. Başlık parasını bir mazereti de budur. “Ben kızın başlık parasını alıp oğlanın başlık parasına veriyorum” diyorlar. Uygulamada bu davranışa çokça rastlanmaktadır. Pek çok aile de gerçekten fakir oldukları için başlık parası almaktadırlar.

Birkaç tane kızı ile erkek çocuğu olan ailelerin bir kısmı da başlık parasından kurtulmak için bölgede çokça uygulanan “berdel ” dediğimiz adete başvurmaktadırlar. Berdel karşılıklı olarak iki kızın birbirine bedel gelin olması olayıdır. Bedel ya da karşılık anlamına gelen “berdel” kelimesine bölgede verilen anlam, iki ailenin kızlarını karşılıklı olarak değiş tokuş ederek evlendirmeleridir. Başka yörelerde bu uygulamaya “değişik” denmektedir. Berdel denilen bu sosyal olayın ayrıntıları çok önemli olmamakla beraber merak edildiğinden kısaca anlatalım:

Berdel, biraz önce sözedildiği gibi karşılıklı iki kızın, başlık parası verilmeden gelin edilmesidir. Berdel vakıasının özü başlık parasından kurtuluş olmakla beraber, değişik nedenlerle bu olaya başvurulduğunu gözlemlemek mümkündür. Güneydoğu Anadolu bölgesinde ve Siverek’te yapılan berdel evliliklerini aşağıdaki başlıklar halinde toplamak mümkündür.



Berdel Şekilleri



1- En çok rastlanan şekli; iki delikanlının her biri evlendiği kıza karşılık onun erkek kardeşine kızkardeşini vermesidir. Bunlar her biri diğerinin kız kardeşi ile evlenerek biribirlerine hem enişte, hem de kayınbirader olurlar. Akrabalık bağlarını güçlendirme isteği de bu şekil evlilikte rol oynar. Kişiler böylece çifte akrabalık tesis ederler. Kırsal ve kan davalarının çok olduğu alanlarda akrabalık bağlarının kuvvetli olmasına öteden beri dikkat edilmiştir. Bu şekilde aile bağları güçlendirilerek başlık parasından da kurtulmuş olurlar.

2- Eşraftan ailelerin, veya iki büyük aşiretin kızlarını birbirlerine vererek akrabalık tesis etme istekleridir. Böylece kızlarını kendilerine sosyal mevkice denk olan bir aileye verdikleri gibi, yine kendilerine denk olan bir aileden gelin almış olacaklardır. Aynı zamanda birbirlerine düşmanlık yapma ihtimallerini de azaltmış olurlar

3- İkinci defa evlenmek isteyen erkek kardeş veya baba, hatta hatırlı amca, karşı taraftan bir kız almak istediklerinde, kumaya veya yaşı geçkin birine kız vermek istenmediğinden bunun çıkış yolu kendilerinin yetişkin ve genellikle güzel bir kızlarını berdel olarak vermeleridir. Çünkü kendi kızlarına karşılık genç ve daha güzel bir gelin alabilen karşı taraf buna razı olabilir.

4- Hanımı ölmüş ve yetişkin kızı olanların başvurudğu bir yoldur. Böylece çocuklarına bakabilecek biriyle evlenmesi kolaylaşacaktır. Ayrıca başlık parasın-dan da kurtulacaktır.

5- Kız kaçırma olaylarından sonra da zoraki berdel evlenmelerine rastlanmaktadır. Kız kaçırmalarda tarafların barışmalarında berdele başvurul-maktadır. Kaçırılan kızın bazan küçük (12-13 yaşlarında hatta daha küçük olabilir) yaşta da olsa erkek kardeşi, büyük kardeşi, (evli de olabilirler,) hatta bazan kızın babası karşı taraftan kızlarına bedel bir gelin isterler. İşte bu evliliklerde çok hazin ve dramatik insanlık ve aile faciaları yaşanmaktadır.

6- Berdelin son bir şekli de maalesef günümüzde artık uygulamalarına rastlanmıyorsa da, yakın geçmişte bizzat şahid olduğumuz “kan bedeli” evliliğidir. Bir tarafın ölü vermesi sonucu meydana gelen kan davasının sona ermesi karşılığında öldüren taraf, ölenin yakınlarına (ağabey, kardeş, amca, gibi) kızlarını kan karşılığı gelin olarak vermektedirler. Buna berdel denmese de kan berdeli olarak uygulanmıştır. Kan bedeli olarak maktulun yakın akrabalarından birine gelin olarak giden o kadının yıllarca gelin gittiği ailenin hemen bütün fertlerinden düşman tarafın kızı olarak gördüğü hakaretler insanın yüreğini sızlatmaktadır.



Berdel Düğünleri

Berdel düğünleri kısmen diğer düğünlerden farklı olmaktadır. Berdel düğünleri sadece bir ve ikinci şıklarda anlattığımız şekilerde yapıldığı zaman olur. Çünkü bu iki şıkta da gönül rızası nispeten vardır. Genellikle olayda diğer şıklara göre zorlama daha azdır. Bir tarafın razı olmadığı vakıalar olsa da ilk iki şıktaki uygulamalar genellikle eşit şartlarda olmakta ve düğünler yapılmaktadır. Zaten bu tür berdel şekilleri, hala devam etmektedir. Bu şekil berdellerde biraz sonra anlatacağımız aile facialarına daha az rastlanmaktadır. Bu iki şekilden biriyle berdel evliliği yapan taraflar eşit şekilde ve mütekabiliyet yani karşılılılık ilkesine uygun düğünler yaparlar. Mesela; alınan çeyiz, altınlar, takılar ve yapılacak masraflar birbirine eşit ya da aynı olmalıdır. Düğünler aynı gün yapılır. Hatta gelinler aynı saatte evden çıkarılırlar. İşi tatlı inada bindiren bazı evliliklerde daha fazla ayrıntıya dikkat edilir. Mesela iki ayrı köyden berdel gelinler gidecekse gelinlerin iki köyün yolunun tam ortasında karşılaşmaları gibi daha çok kadınların ve gençlerin dikkat ettiği ayrıntılara bile girerler. Ayrı köylerden yapılan berdellerde, iki köy yolunun tam ortasına herkes kendi gelinini getirir. İki köye eşit mesafedeki bu alanda önce düğün yapılarak çeşitli oyunlar oyananır. Daha sonra burada gelinler berdel yapılır. Siverekte şehir merkezinde değişimler Hacıhıdır mevkiinde yapılmaktadır. Buluşma yerine her iki tarafın aynı saate gelmesine özellikle çok dikkat edilir. Düğünün 7.nci gününde gelinler karşılılıklı olarak baba evine giderler. Eğer gelinlerin değiştirildiği alanda takılar takılmamışsa (berdellerde bazan bu alanda takılar takılır.) baba evine giden gelinlere kendi akrabaları takıları orada takarlar. Ayrıca her iki kızın babaları birbirlerine genellikle birer tabancayı ğelat (düğün hediyesi) olarak verirler.



Bunlar işin eğlenceli yanları. Fakat ilerleyen yıllarda berdel gelinlerden birinin evinde meydana gelen bir tatsızlık maalesef diğer tarafa hemen yansımakta daha doğrusu yansıtılmaktadır. Bunlardan bir taraf eşi ile anlaşmadığı ve küçük bir aile sorunu yüzünden kazara darıldıkları, ya da olayın büyümesi sonucu ayrılma gibi bir durum söz konusu olunca öbür taraf da anlaşsalar ve aralarında herhangi bir geçimsizlik olmasa bile onların da ayrılmaları ve kavga etmeleri, hatta bir taraf boşanmışsa boşanmaları istenir ve buna ciddi bir şekilde zorlanırlar. Berdel evliliklerinin en hoş olmayan tarafı da burasıdır.

Pek çok isteksiz evliliğe ve aile facialarına neden olan bu adet başlık parasından kaçınmak için bulunmuş bir yoldur. Ancak bu da başlık meselesi gibi çıkmaz bir sokaktır. Hatta aile facialarına ve özellikle ilk yıllarda daha çok kadınlar açısından pek çok acıklı dramlara sebep olduğundan, berdel başlık parasından daha olumsuz bir toplumsal davranıştır diyebiliriz.

Bu kadar zalim, acımasız, katı ve insanlık dışı bu adetlerin sosyal hayatımıza nasıl girdiği gerçekten merak konusudur. Mensubu olduğumuz dinin kesinlikle böyle uygulamalara ruhsat vermediği bilindiği halde, eskiden beri dindarlığı ile tanınan bölge insanının bu olayları, sıkı sıkıya bağlı oldukları inançları ile nasıl bağdaştırabildikleri ise ayrı bir üzüntü kaynağıdır. İnsanların dinin bazı meselelerini kendi menfaatleri doğrultusunda nasıl eğip büktükleri ve hile-i şeriyye denilen kanuni görünüp kanunları kendi menfaatleri için tersyüz etme kurnazlıkları bilinmeyen bir şey değildir.Bu konuda da insanların aslında kendilerini kandırmak için yaptıklarına dini bir kılıf bulma çabaları unutulmamalıdır. Böylece vicdanları kendilerini rahatsız ettiğinde teselli olacak bir çıkış kapısı olarak hile-i şeri’iyeyi buluyorlar. Bu konuda tek teselli kaynağımız bu tür vahşi ilkel, acımasız ve insanlık dışı adetlerin yavaş da olsa terkedilmeleri, bir kısmının tamamen kaybolması ve artık toplum tarafından da hoş karşılanmamasıdır.



Sonuç



Başlık parasının en çok problem olduğu kesim fakir ailelerdir.. Fakir bir gencin başlık parasını biriktirmek için çektiği acı ve ızdıraplar, problemler türkülere, filmlere konu olmuş, bu durum pek çok gencin yıllarca sevdiğine kavuşmasını engellemiştir.



Midyat Estel arası

Yaktı kaşın karası

Bana gurbet gezdirir

Kırk bin başlık parası



diyerek türkü ile başına gelenleri bizlere anlatmaya çalışan bu gencin derdi ekonomiktir. Yani fakirliktir. Peki çare nedir?

Bunun çaresi tek kelimeyle, başta fakirlik belasından daha sonra cahelet pisliğinden kurtulup maddi manevi zengin olmaktır. Kişisel zenginliklerden bahsetmiyorum, toplumun zenginleşmesinden bahsediyorum. Toplumun kalkınması ve refahı pek çok problemi ortadan kaldıracağı gibi, bu başlık belasını da kaldıracaktır. Öyle ise en büyük düşman olarak cehalet ve fakirliği bilmemiz gerekir. Düşük eğitim, geri kalmışlık ve iktisadi çöküntü bütün bu problemlerin anasıdır diyebiliriz. En büyük düşmanı da üç kelimede toplayabiliriz. Bunlar: (Cehalet, zaruret (fakirlik) ve ihtilaf) Bu düşmanı alt etmenin tek ve zor yolu da eğitim, eğitim, eğitim ve eğitimin dönüştürücü, değiştirici gücü ve ekonomik kalkınmadır.

Yapay tedbirlerle sloganik çareler üretmek kolaydır. Bilim, teknoloji ve ekonomide ilerlemek ve o yolda sağlam adımlarla yürümek zordur, ama bilelim ki dağa çıkmanın zorluğuna katlanamayanlar yüksekteki güzellikleri seyretmenin zevkine varamazlar...





SİVEREK’TE KİRVELİK



Kirvelik geçmişini tarihin derinlikleriden, kuvvetini de dinlerden alarak, canlılığını hala sürdüren sosyal bir olaydır.

Kirvelik Hırıstiyanlar hariç diğer semavi dinler tarafından yapılması istenen sünnet (hitan) işleminin cemiyete akseden sosyal yönünü belirtir. Kirveliği kısaca şöyle tarif edebiliriz; "Erkek çocukların sünnet merasimi giderlerinin ve diğer gerekli işleri, başka bir aileden, birisinin (Kırve olacak kimsenin) yüklenmesi ve bu vesile ile iki aile arasında nisbi bir akrabalığın meydana gelmesi olayıdır".

Siverek ve çevresinde olanca canlılığı ile ayakta duran kirvelik müessesesi, aile ve akrabalık bağlarının kuvvetlenmesi, sosyal ve ekonomik canlılığın artması açısından pek çok görevi ifa etmektedir. Halkın nazarında çok önemli bir yeri olan kirvelik Siverek'te şöyle uygulanmaktadır; aile, sünnet edilecek çocukları için, kendi aileleri ile yakın akraba olmayan ama dostlukları olan veya kirvelik vasıtasıyla dost olmak istediği bir kişi bulur ve ona teklifte bulunur. Kirvelik teklifi bir şeref sayıldığından genellikle rededilmez. Kirvelik teklifi alan bir kimsenin başlıca iki görevi vardır.

Birincisi : Sünnet düğününün ve sünnet olacak çocuğun masraflarını karşılar. Aile fertlerine ve eğer sünnet düğünü köyde yapılıyorsa duruma göre bütün davetli ve hatta köylülere çeşitli hediyeler verir ve sünnet olan çocuğun bütün kıyafetlerini alır.

İkincisi : Çocuk sünnet ettirilirken onu kucağında veya bir yastığın üstüne oturtarak çocuğun kollarını ve bacaklarını tutar,sünnetçiye yardım eder. Akşam da bekleme denilen merasimi gerçekleştirir.

Kirvelik törenlerinde gerek kirvenin yaptığı masraflar, gerekse çocuğun babasının yaptığı masraflar karşılıklıdır. Kirvenin yaptığı masraf ve aldığı hediyeler kadar, çocuk tarafı da kendisine o nisbette hediyeler alır. Birisinin yaptığı harcamalar diğerinden fazla olursa ayıp karşılanabilir ve az masraf yapan taraf ezilmiş olacağından bunların birbirine eşit veya yakın olmasına dikkat edilir.

Kirveler arasında yapay ama sağlam bir akrabalık meydana gelir. Pek çok kan davası ve barışmalar bununla sağlanır. İki aile arasında meydana gelebilecek sürtüşmeler bununla önlenmiş olur. Siverek’te kirvelik müessesesi o kadar kuvvetlidir ki, kirveler birbirlerinden kız alıp vermezler ve bu uzun yıllar devam eder. Ayrıca önemli bir gelenek, sünnet veva evlilik düğünlerinde, biribirilerine düşman olan iki aile davet etme mecburiyeti doğarsa, düğün sahibi her iki aileyi ayrı ayrı zamanlarda çağırır ve ayrı odalarda ağırlar. Her iki hasıma da ayrı sofralar kurar ve ayrı ikramlarda bulunarak ayrı zamanlarda uğurlar. Zaten her iki aile de, hasımlarının düğün evinde olduklarını bildiklerinden o evde her hangi bir sorun çıkarmazlar.



Bekleme



Sünnet düğünleri sırasında yemekler verilir. Mevlüt okutulur,sünnet gününden önce eğlenceler tertiplenir. Sünnet yapıldıktan sonraki gece "bekleme" denilen geleneğe uygun olarak kirve hediyeler ve tatlılarla birlikte sünnet olan çocuğu ziyaret eder ve bu ziyaret sırasında beraberinde dostlarını da götürürür "Bekleme" sırasında ziyafetler verilir. Kirvenin bu hediyelerine karşılık olarak, karşı taraf da kirveye çeşitli hediyeler verirler.



Siverek’te sünnetler genellikle aynı aileden evlenecek bir gencin düğününe denk getirmeye çalışılır. Düğün sırasında evin çocuklarının sünneti yapılır. Böylece düğün ve sünnet bir arada yapılmış olur.





Fotoğraf: Sevda Gözel


SİVEREK YÖRESİ TAKILARI



Siverek’te çoğunlukla altın ve gümüşten yapılan takılar yaygın olarak kullanılmaktadır. Eskiden takılar çoğunlukla yerel sanatkarlar tarafından işlenirdi. Altın ve gümüş takıların yanı sıra, boncuktan yapılan takıları da kullanılmaktadır. Yörede kullanılan bazı takılar şunlardır.

TAÇ: Başa takılır. Özel günlerde genç kızlar, Düğünlerde de gelinler altın veya gümüşten yapılmış taçlar takarlar. Taclar tel işlemeli olup etrafına gümüş veya altın zinetlerle süslenerek de kullanılır.

ALINLIK: Alından yukarıya takılır. Başa takılan leçeğin üzerine iğnelenerek kullanılır. Altından veya gümüşten olanları vardır. Altından yapılanları altın bir zincire ortada en büyük bir Cumhuriyet altını olmak üzere, sağında ve solunda ikişer yarımlık altınlar, onların sağ ve solunda ise yine daha küçük olan ikişer çeyrek altınlar takılarak meydana gelen takı, alının üst kısmına takılır. İnce gümüş işlemelerle işlenmiş ve yine ortası geniş yanlara doğru inceleşen ve şakaktan şakağa kadar olanları da vardır.

REŞME: Başa takılan ve sadece sağ ve sol şakaklarda, genellikle altından üç kor olup birinci kor üç altından, ikinci kor iki altından üçüncü kor ise tek altından meydana gelir. Sadece sağ ve sol şakaklara tülbentin üzerine takılır. Onun üzerine de alına sarılan çit bağlanır, şakaklardan aşağıya doğru sarkar.

GERDANLIK: Levziklerin bir zincir üzerinde sıralanmasından meydana gelmiş çeşitleri olduğu gibi, haplı, salkımlı ve akik taşlı çeşitleri de vardır.

TASMA (Beğnik): Bir, iki, üç, veya dört sıralı olarak dizilmiş değişik desenli zincirlerin sıralanmasından meydana gelmiş ve boğaza takılan bir takıdır. Anadolu'nun bazı yörelerinde "Gıdıklık" da denilmektedir.

KÜPE: Bir çok çeşitleri olmakla beraber, Hilal şeklinde ve alt kısımları saçaklı modelleri yaygındır. Ayrıca uzun yıllar sonra tek erkek çocukları olan aileler, bu tek erkek çocuklarının özellikle sağ kulaklarına özel erkek çocuk küpeleri olarak U harfi şeklindeki küpeleri takarlardı.

HAMAYLI: Üzerinde ayet ya da duaların yazılı olduğu levhalar şeklinde veya ayetlerin yazılı olduğu kağıtları muhafaza eden bu takıların silindir, üçgen veya dikdörtgen biçimli olanlarının yanında, çok ince sigara tabakası şeklinde kapaklı olanları da vardır. Boyuna takılan bu takı, koltuk altından bele doğru veya boyuna takılıp gögüse doğru sarkanları da kullanılmaktadır. Bu takıların muhafazaları, altından, gümüşten veya değerli boncuklardan işlenmiş şekildedir.

GÖĞÜSLÜK: Yuvarlak şekilde, biraz bombeli ve telkari süslemelidir. Alt kısımları yarım ay şeklinde saçaklı olan göğüslükler ortalarındaki bir iğneyle sağlı sollu olarak göğüslere tutturulur.


KEMER : Siverek ve yöresinde kullanılan kemer takılar, altından veya daha çok gümüşten ve çok ince el işlemeleriyle işlenmiş renkli bocuklardan yapılır. Altın ve gümüş olanları, kişinin kendi zevkine uygun olarak, bir kemerin üzerine düzenli bir şekilde sıralayıp sabitleştirdiği altın ve gümüşlerden yapılabilirdi. Renkli ve değerli boncuklardan yapılanlarında çeşitli kilim, geometrik ve hayvan resimli desenlerle yapıp bu desenlere uygun tokalarla süsleyerek kullanılmaktadır.

FRENK BAĞI : Boyuna takılan altından yapılmış yaklaşık bir metre boyunda enli bir takıdır, alt kısmında ve çevresinde büyük ziynetlerle birlikte kıllanılır.

BİLEZİK : Telkari süslemeli ve menteşeli (tahta bilezik) olan tipleri yanında uç kısımları yılan başı şeklinde, kalın yuvarlak gümüşten olanları da vardır. Siverek’te genellikle gelin olacak kızlar için akıtma denilen enli bilezikler takılır.

HIZMA: Buruna takılan bir takı olup, altın ve gümüşten yapılan çeşitleri vardır. Bazıları sade bir yuvarlak şekildedir, bazıları ise bu yuvarlak şekle bir küçük parça daha takılarak saçaklandırılarak kullanılır.

HALHAL: Bilezik şeklinde ayak bileklerine takılır. Bu takı bayanlar tarafından kullanıldığı gibi çocuklara da takılmaktadır. Ayağa takılan bir bileziğin çevresi, habbe denilen nohut iriliğindeki içi boş gümüş topların küçük bir halka ile bileziğe takılan, içerisine konulmuş sert cisimler kişi yürüdüğünde sesler çıkarmasını sağlar. Ayrıca bu bileziğe küçük parçalar da takılarak saçaklandırılıp, seslerin daha zengin çıkmasını sağlar.

SAÇ İĞNESİ: Saç korunun alt kısmına takılır. Bu takılar altından olabildiği gibi, gümüş veya değerli bir madenden de olabilir.

SAÇ KORU: Arkadan başın üzerine takılarak omuzlara kadar sarkan bu takı, saç görünümünü veren siyah ipekten yapılmıştır.

ENSELİK: Başın arkasına sağlı sollu olarak korunun üzerine takılır ve enseye doğru sarkar. Dört sıra halinde saçaklı, madeni bir takıdır.

MAŞALLAH: Alına takılır. Üzerinde "Maşallah" yazılı, altın veya gümüşten yapılmış, etrafı düz veya saçaklı, yuvarlak, üçgen veya kare şeklindeki plaka halindedir. Ya saça takılır, ya da çocuklarda kullanılacaksa omuza takılır.

TEPELİK: Başa takılır. Genelde gümüşten yapılır. Altından yapılanına nadiren rastlanır. En büyük özelliği alına sarkan bölümün ortasına mavi renkte Firuze veya benzeri kıymetli mavi taşlar takılı olup sağ ve sol bölümlerine zincir ve çeşitli desenli parçalarla alın bölümü zenginleştirilmiş, sağ ve sol şakaklarda üstten geniş, alta doğru üçgen şeklinde daralan süslemelerle beraber sağ şakaktan sol şakağa ve ön taraftan arka tarafa gümüş zincirlerle birbirine bağlanarak, iki uç, başın arka tarafında birleştirilmiş şekliyle meydana gelmiştir. Tepelik özel günlerde kullanılır. Günümüzde pek kullanılmamaktadır.




TAZİYE (YAS) GELENEĞİ



Siverek'teki taziye geleneği de diğer geleneklerde olduğu gibi yardımlaşma ve dayanışmanın en güzel pratğini sergiler. Taziye sahibi olan ev halkı üzüntü içinde oldukları için, vefat edenin yıkanması, kefenleme,cenaze namazı için camiye götürme, mezar hazırlama, defin (ölü gömme) ve üç günlük bütün taziye hazırlıklarını yakın akrabalar başta olmak üzere dost, komşular ve tanıdıklar tarafından yapılır. Ölüyü gömüp, cemaatin önceden hazırlanan taziye evine dönmesiyle yas üç gün devam eder. Erkek ve kadınlar ayrı evlerde yas tutarlar. "Baş sağlığı"na genelde iki veya daha fazla gruplar halinde gidilir. Taziyeye herkes gider. Ölünün tanıdık olup olmaması önmeli değildir. Grubun içindeki en alim veya saygın kişi tarafından biliyorsa Kur’an-ı Kerim’den, İman, Sabır ve ölümle ilgili kısa bir bölüm okur veya Allah rızası için kalanların selameti, vefat edene de Allah’tan rahmet ve mağfiret dilemek için bir Fatiha okunduktan sonra kahveci tarafından acı kahve (mırra) ve sigara ikram edilir. (Son zamanlarda Siverek’teki taziyelerde sigara ikramı kaldırıldı.) Acı kahveyi "Mırracı" denilen özel ustalar yapar ve kendileri dağıtırlar. Mırra iki, en çok üç yudumluk doldurulur. Kahvenin yaslarda verilmesinin nedeni, bu kahve gibi acı olan dertlerin, acıların ve kederlerin unutulup, bitmesi anlamına gelir. Yaslarda mutlaka mırra dağıtılır. Yas için gelenler fazla oturmazlar .Üç gün boyunca taziye sahiplerinin ve uzak yerden gelen misafirlerin kalacak yerlerini, bütün yeme içme ihtiyaçlarını, akrabalar ve yakın dostlar üstlenir. Üçüncü günün sonunda cemaatin alim, saygın ve ileri gelenlerinden birinin yapacağı konuşma ve sonunda okunan Kur’an-ı Kerim’den bir bölüm (Aşır) veya Fatiha okunarak taziye sahiplerine nasihatler, sabırlar ve ölüye de Allah’tan rahmet ve mağfiretler dilenerek cemaat dağıtılır ve taziye son bulur.

Köylerdeki taziyeler ise şehirdekinden daha farklı olarak, 10, 15 veya bir ayda devam edebilir. Taziyenin uzun sürmesi nedeniyle masraflar büyük olur. Bu masraflara katkıda bulunmak için ise taziyeye gelenler bir koyun, bir torba çay şekeri, bir torba pirinç veya sandıklarla çeşitli sebze veya gıda maddelerini beraberlerinde getirirler. Ulaşım imkanlarının artmasıyla beraber köylere eşya götürmeler de kalkmak üzeredir.

Halk arasında "Yedisi" denilen yas geleneğinde ise ölümün üzerinden 7 gün geçtikten sonra ölen kimsenin yakınları tarafından mevlüt okutularak fakir kimselere yardımlar yapılır ve helva dağıtılır.



DOĞUM GELENEKLERİ



Siverek'te, yeni evlenen çiftlerin ilk çocukları doğduğunda, kızın annesi tarafından daha önce hazırlanan beşik takımı (beşik, cibindirik, battaniye, yorgan, döşek) ile birlikte yeni doğan çocuk için hazırlanmış çeyiz ve çeşitli hediyeler ile birlikte doğum evine gidilir. Çocuğu hayırlı dualarla beşiğe koyarlar. Daha sonra ailenin bir büyüğü tarafından besmele ile çocuk kucağa alınır ve sağ kulağına ezan okunur, sol kulağına ise kamet getirilir. Çocuğun ismini ailenin büyüklerinden anne veya baba sağ kulağına üç defa besmele ile tekrarlayarak söyler. Daha sonra "hayırlı olsun" demek için gelen diğer akrabalar ve dostlar takılarını takarlar. Bundan sonra doğacak çocuklar için aynı şeyler yapılmaz. Sadece hediye götürülür. Doğum sonrasında kadın 40 gün evden dışarı çıkmaz. 40 gün geçtikten sonra doğum yapan kadının üzerine "kırk tası" diye bilinen ve içinde çeşitli Ayetler yazılı olan bir tas ile 40 defa su dökülür. Bu olaya halk arasında "kırk çıkarma" denir ve kırkı çıkan kadın evden çıkabilir.





Mırra İkramı


HALK OYUNLARI



Mahalli Oyunlar



Siverek, mahalli oyunlar açısından, halay bölgesinde yer alır. Bölgesel özellikleri taşıyan oyunlarda, yerel farklılıklar vardır.

Oyunların bir kısmı doğal olayların taklidi, bir kısmı dini törenlerin, semailerin devamı, bir kısmı da toplumun duygu ve düşüncelerini yansıtmaktadır. Toplu oynanan oyunlar köyde kadınlı erkekli karışık, şehir merkezinde ise kadınlarla erkekler ayrı ayrı oynarlar. Halayın başını çeken kişiye Péşıng (Halay başı) denir, ekibin sağ başında yer alır. Ekibin en sonundaki kişiye ise Poçık (kuyruk) denir. Halaylarda genelde oyuncu sınırlaması yoktur. Oyuncular halaylarda, yarım daire veya hilal oluşturarak sağa doğru hareket ederler. Oyunlarda en hareketli ve estetik figürleri baştakiler gösterirler. Hemen hemen tüm oyunlarda halaybaşı ile yanındaki tek veya ikili gösteri yaparlar. Bu gösteri ikili mücadele veya ikili gösteriş biçiminde sergilenir. Zaman zaman, halay ortasında hareketli figürler göstermek için ekipten ayrılan ekip başı (Péşınk) ile yanındaki oyuncu davulcuyla birlikte daha değişik ve daha hareketli figürler sergilerler ve bu gösteri sırasında mendille dövme, saldırma ve sallama hareketleri yaparlar, bazen de horoz dövüşünü andıran yere çökmeler, sıçramalar ve mendil sallama şeklinde oyunlara ayrı bir renk katarlar.

Oyunlar, halk arasında, düğün ve şenlik gibi günlerde serbest olarak oynanır. Bayramlarda, özel programlarda, resmi törenlerde ve yarışmalarda belirli oyun kuralları çerçevesinde yetiştirilmiş, yedi veya daha fazla kişilerden oluşturulan ekipler tarafından sahnelenerek oynanır.

Siverek ve yöresinde tarih içinde değişik kültürlerin izleri günlük yaşamdaki kıyafetlere ve halk oyunlarındaki giysilere de yansımıştır. Söz gelimi Karacadağ yöresi kıyafetleri ile çaylarbaşı-Bucak ve Karakeçili bölgelerindeki insanları giysilerinden tanımak mümkündür. Bu farklılıklara rağmen, genel olarak halk oyunlarında kullanılan giysileri şöyle sıralayabiliriz.


Kadın Giysileri



Başa giyilenler: Turuncu renkli puşu (Ağbani ) başa bağlanır. Onun üzerine Siyah çit, onun üzerine ise kırmızı desenli oyalı (Hıbri), veya Leçek bağlanır. (Daha önceki yıllarda gümüş başlık ya da alına sağ şakaktan başlamak üzere sol şakağa kadar yarım ve tam altınlar dizilerek takılırdı. Altınlar yoksa onların yerine yuvarlak sarı takılar takılırdı.

Sırta Giyilenler: İç gömlek beyaz desenli, hakim yaka fistan (entari) çeşitli renklerde, altta şalvar (tuman) genelde desensiz ve tek renk olur. (koyu pembe, sarı, turuncu veya bordo olur.) Fistanın üzerine de ipek peştamal bağlanır. Bele ise elle dokunmuş, kırmızı siyah renk ağırlıklı 5 cm. eninde, en az 2 metre uzunluğunda, uçları püsküllü olan ve bele en az iki defa sarılan “keji" denilen kemer sarılır. Bütün bunların üzerine ise parlayan sarı renkli desenlerle süslenmiş kolsuz veya yarım kollu yelek giyilir.

Ayağa Giyilenler: Beyaz çorap ve postal (renkli yemeni) giyilir.

Aksesuar: Ellere kına sürülür, bele bir ucu kemere sıkıştırılan ipek mendil, saçlar örgülü, örgülere renkli saç bağı takılır.



Erkek Giysileri



Başa giyilenler: Siyah beyaz desenli ve uçları hafif püsküllü çefiye (Puşu)

Sırta Giyilenler: Turuncu veya koyu sarı veya beyaz renkli yarım kol düğmesiz ve hakim yaka ipek gömlek giyilir. Ğabardin Halep şalvarı (gri veya kahve rengi), onun üzerine Halep kuşağı bele sarılır. En üstte ise kırk düğme Halep Yeleği giyilir.

Ayağa Giyilenler: Beyaz çorap ve arkası çekecekli postal (yemeni) genelde siyah giyilir.

Aksesuar: Yeleğe takılan gümüş saat zinciri, kuşağa takılan kırmızı ve sarı iki adet ipek mendil, biri kuşağın sağ tarafına takılır, diğeri sol tarafına takılır.












Siverek Halk Oyunları



Gırani : İşlerin en yoğun olduğu bir mevsimde uyuyakalan Dillo tekmelenerek uyandırılır. Tatlı uykusundan fırlayan genç, acele hareketler ve paniği andıran davranışlarla işe koşuşur. Endişe ve panik içerisinde olan Dillo’yu yatıştırmak için kız bir ileri bir geri ve ağır hareketler yapar. Uyandırmak için tekme atan genç kız, bu hareketlere gülerek, sevdiği adamdan vakur hareketlerle geriler. Oyun, bu yavaş hareketlerin bir sergilenmesidir. Oyunun ağır hareketlerle oynanması nedeniyle adını da, anlamı (ağır) olan Gırani sözcüğünden almıştır.














Duzo : (Düz Ayak): Oyun genelde davul veya zilli def eşliğinde icra edilir. Bir ayak (sol ayak) sabit diğeri (sağ ayak) ise ileri geri hareket ettirilerek oynanır. Oyun grubunun baş tarafı kuyruk tarafına göre daha hareketli ve ileri geri mesafesi daha fazladır.

Oyuncular sürekli sağa doğru ilerlediği için her zaman sağ ayak önce kaldırılıp hafif sağ yana doğru indirildikten sonra sol ayak da sabit bir şekilde sağ ayak yanına getirilir. Bununla beraber oyuncuların oyunun ritmik hareketleriyle uyumlu omuz hareketleri de oyuna ayrıca güzellik katmaktadır. Oyun böyle devam ederken, oyuncuların eğilip öne çıkması ve sağ ayaklarının topuklarıyla öne vurup geri çıkması da oyunda sergilenen en güzel figürlerden biridir. Oyunda en önemli figürlerden biri de, halay başının ve halayın son oyuncusunun ortaya çıkarak, ayak figürleri ve ellerindeki çifte mendillerle karşılıklı solo yaparak oyuna renk katmalarıdır. Bunlara zaman zaman davulcu da, hem davuluyla hem de ayak hareketleriyle katılarak oyuna ayrı bir zenginlik kazandırır.

Lorke : Tüm bölgede olduğu gibi, Siverek'te de en yaygın oynanan oyundur. Başlangıç figürlerinde üç adım yürüme ve ayak sallamalı olan oyun arada çok daha hareketli ve dik olarak oynanır. Bu oyunda el ve omuzlar daha sıkı ve yukarı doğru sıçramalar, sevinçten zıplayan insanların davranışlarını yansıtırlar. Dik halayda da ayak yere vurularak ileri ve geri gitme şeklinde oynanır. Yine ileri gidilirken eğilme, geri dönüşlerde doğrulma hareketleri yapılır. Bu oyun sırasında da halaybaşı (Péşık) bazen gruptan koparak bazen kopmadan ferdi hareketli figürler sergiler. Ferdi oyunun bitiminde tekrar ekiple birlikte lorke oyununa devam eder.





Siverek Folklör ekibi





Nuré Halayı: Çoğu zaman lorke ile ardışık olarak oynanır.



Çepik: Çevredeki illerden farklı olarak grup tarafından icra edilmez. Halaybaşı ile yanındaki, kimi zaman da başka bir ikili tarafından karşılıklı, avuç içleri kuvvetli ve hızlı olarak biri birlerine çarparak, bazen de bu ikili oyuncu çarpma esnasında avuçlarını parmaklarını biri birlerine geçirerek oyuna daha güzel bir canlılık kazandırırlar. Bu figürler bir tür döğüş hareketlerini andırır. Bir genç kızı elde etmek, ya da bir şeyi ele geçirmek için iki kişinin mücadelesini yansıtırlar. Oyuncular bu oyun sırasında çeşitli artistik figürlerle birbirlerine hünerlerini göstererek, birbirlerini korkuturmuş gibi hareketler yaparlar. Oturarak birbirleriyle el çarpıp uzaklaşmaları sonra bu hareketi tekrarlamaları iki koçun çarpışmasını andırmaktadır.



Her iki oyuncu ellerindeki mendilleri, dövüş aracı olarak da kullanırlar. Eldeki bu mendiller el çırpma esnasında kuşak arasına konur. El çırpmalar bazen ayakta, bazen de sıçramalar ve çökmeler esnasında yere diz çökülerek yapılır. Bütün bu figürlerin sergilenmesi sırasında, oyuncular en güzel hünerlerini ortaya koyarlar.

Delilo: Az da olsa oynanan bu oyun, ne Elazığ'daki kadar hareketli, ne de Diyarbakır'daki kadar yavaştır.



Dellocan : Dik halay türünde oynanan hareketli bir oyundur.



Çifte Telli : Türkiye'nin bir çok yerinde olduğu gibi, Siverek'te de saz ve cümbüş başta olmak üzere, davul zurna eşliğinde oynanır. Çoğu zaman karşılıklı iki kişi tarafından oynanmakla beraber, düzensiz çiftler tarafından da oynanır. Kadın eğlencelerinde daha sıkça görülür.



Tek Ayak : İleri atılan tek ayaktan adını alır. İleri atılan bir adım onu izleyen vuruşla geri çekildikten sonra sıçranarak yaylanılır. Düzenli halay oyunlarından biridir. Kollar kenetlenerek oynandığından, ferdi hareketlerden çok, grup hareketleri dikkati çeker. Birlik beraberlik içerisinde iş yapma, yada sevinmeyi yansıtır.



İki Ayak : Bu oyunun tek ayaktan farkı, bir vuruşluk müzik ve bir adımlık oyun fazlalığıdır.Oyun, ekin kaldırmanın sevincini yansıtır.



Üç Ayak : Bölgeden, farklı bir şekilde oynanan oyun, yerinde sıçramalarla ve sıçramaları takip eden, önce sol topuk, sonra sağ topuk, tekrar sol topuğun bir adım öne vurulmasıyla oynanan oyun, hareketli ve seyirlik bir oyundur.



Oyuncular, hareketleriyle sanki birbirlerinden ayrılacaklarmış gibi izlenim verirler. Sevdikleriyle anlaşamayan gençler gibi birbirlerine nazlanarak, küsüp ayrılır gibi yaparlar. Ancak eller ve kolların kenetli olması ayrılmalarına izin vermez.







Bu arada oyuncuların başı (peşink) ve sondaki oyuncu (poçık), elleri bırakmadan biraz daha ortaya çıkarak karşı karşıya gelip birbirleriyle konuşur gibi göz göze bakarlar ve diğer oyunculara nasihat verir gibi figürlerle, küsen oyuncuları barıştırmaya çalışırlar. Bunu başararak mutlu bir şekilde yeniden oyuna katılıp küskünlüğü kaldırmışlık edası içerisinde mutlu bir şekilde oyuna devam ederler.



Köçek : Eski Siverek düğünlerinde oynanırdı. Günümüzde pek oynanmamaktadır. Oyuna köçek, oyuncuya ise köçekçe denir. Erkekler ilgi çekici kadın elbiseleri giyerek, ya da hamam peştemalleri sararak, başlarını da süslü örtülerle, sadece gözleri görünür şekilde örterek oynarlar. Çok kıvrak ve hareketli şekilde erkekler tarafından icra edilen bu oyun, bir veya iki kişi tarafından karşılıklı oynanır. Ayaklarına yumuşak naylon kadın ayakkabıları, bazen de süslü takunyalar giyerler. Takunyalar yere değdikçe oynayan oyuncunun maharetine göre ritmik ve çok güzel sesler çıkar. Ellerine ziller ya da takunyalar takarlar. Siverek'te eski düğün alayları, yürüyerek gelin almaya giderlerdi.Bu yürüyüş sırasında, geniş meydanlarda duran düğün alayı, büyük bir halka oluşturarak sazlar veya davul zurna eşliğinde halay çekerken köçekçeler ortada oynarlardı. Genelde oynadıkları oyunlar, çiftetelli, divane ve köçek oyunu yanı sıra doğaçlama diyebileceğimiz hünerler göstererek oyunu daha da zenginleştirirlerdi.





Köçekçelerin oyunu sırasında, seyirciler tarafından üzerlerinde para gezdirilir, bu paralar çalgıcılara verilirdi. Köçekçelerin kendilerini kadın elbiseleriyle kamufle etmeleri merak konusu olurdu. Ve bunların kim oldukları hakkında tahminler yürütülür, iddialara girilirdi.



Gelberi : Yörede çok oynanan Gelberi adlı oyun, Duzo halayının "Gel beri yar Gel beri" türküsüyle oynanmasıdır. Aynı oyun” Oy oy oy eminem” türküsüyle de oynanmaktadır.


Seyirlik Oyunlar



Düğünlerde kadınlar arasında değişik kıyafetler giyilerek oynanan "Hem yaza geldim" oyunu, bir tür müzikaldir. Damat, kaynana, gelin ve cadı rollerindeki tiplemeler, çeşitli makyaj ve kostümlerle canlandırılır. Sonra diyaloglar aynı adı taşıyan ezgi ayağı ile söylenir. Zaman zaman çalgıcı da bunlara eşlik eder.



Günümüzde unutulan veya unutulmak üzere olan bir çok seyirlik oyundan, Pıçak oyunu, karşılıklı iki oyuncu tarafından oynanır. Yöresel giysilerini giyen oyuncuların ellerinde bulunan bıçakları müzik eşliğinde ritmik hareketlerle bir sağa bir sola sallamaları, ve bazen de müzik durarak oyuncular Siverek’e ait çeşitli maniler ve taşlamalarla karşılıklı atışmaları sırasında seyirciler duygulanır, bazen de kahkahalarla oyuna canlılık katarlar.








Şeyhmus Özlahlan, Abbas Kalaner (1960)





Şeyhmus Özlahlan 1996









SİVEREK’TE HALK HEKİMLİĞİ



Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Siverek’te de halk arasında ilaç olarak kullanılan çeşitli bitkiler vardır. Bunlardan Siverek’te mahalli isimleri ile bilinenler şunlardır.



KÂRDİ (kâri ): Karacadağ- Kejan bölgesi ve Şeyhli’de taşlık alanlarda yetişen Kârdi bitkisi mayıs aylarında toplanır. Bu bitki toplandıktan sonra acılığının giderilmesi için ayranla kaynatılarak ilk suyu dökülür. Tekrar kaynatılır, küçük küçük doğranır, sonra güneşte kurutulur, pirinçle yapılan çorbası (sumak da ilave edilebilir) karın ağrısı, ishal ve barsak ağrısında kullanılır.



KASIMOTU: Söylemez köyü mıntıkasında yetişen bu bitki kurutulup ufaltıldıktan sonra (hap haline de getirilebilir) tek başına veya papatya-Meyremhort ile beraber de kullanılabilir. Genellikle halk arasında mide-barsak hastalıkları için spazm çözücü olarak kullanılır. Şeker hastalığına da faydalı olduğu söylenmektedir.



MERYEMHORT (Tâlik, Mayaro, Mırra): Güney ve Doğu Anadolu bölgesinde yetişen bu bitki hemen hemen her yerde değişik şekillerde kullanılmaktadır. Siverek’te çok yaygın olarak kullanılan bu bitki halk arasında kaynatılarak hap haline getirilip kullanılmaktadır. Hem bitki hem de hapları yapılan meryemhort, kıraç topraklarda ve meralarda yetişmektedir. Yaprakları ve çiçekleri kaynatılarak, bitki pekmezi elde edildikten sonra güneşte kurutulur ve katılaşıncaya kadar bekletilir. Daha sonra yutulacak kadar küçük küçük parçalarından hapları elde edilir. Bölgede her türlü iç sancılara ve hazımsızlığa karşı spazm çözücü olarak kullanılmaktadır. İshal kesici olarak da kullanılmaktadır.



NARGÜLÜ: Nara benzeyen yabani bir ağaçtan elde edilen çiçekleri kaynatılarak çayı elde edilip ishal durdurucu olarak kullanılmaktadır.



CİRTATAN (petişok , eşek hıyarı): Sulu alanlarda, dere kenarlarında, harabe yerlerde, bostanlarda yetişen bu bitkinin meyveleri bölgede sarılığa karşı kullanılmaktadır. Ayrıca üst solunum yollarını açmak için burun deliğine sıkılan bitki bazen alerjiye de sebep olmaktadır.



HURNUK (Gurnik): Bitki üzerindeki dikenleri tam olarak kuruduktan sonra toplanır. Bitkisiyle beraberce kaynatılarak içilir. Bölgede kalp ve damar hastalıklarına iyi geldiğine inanılmaktadır.



HİRO (Hatmi çiçeği): Her yerde yetişen bitkinin pembemsi olan çiçekleri özellikle kan durdurmada kullanılmaktadır. Çiçek kurutulduktan sonra toz haline getirilerek enfiye olarak buruna çekilmektedir. Kanayan bölgelere tozları bastırılmak suretiylede kullanılmaktadır. Tohumları iltihaplı yaralarda apse açıcı olarak kullanılır. Beyaz çiçekler öksürükte kullanılmaktadır.



MEŞE PALAMUT’U: Palamut meyvesi kurutularak havanda dövülür toz haline gelen palamut suyla veya küçük çocuklara mama ile verilmektedir. Çocuklarda ishal durdurmak için kullanılmaktadır.



MAZI: Toplanan mazılar kurutularak diş eti hastalıklarında kullanılır.





Rışvat ve Kenger Pazarı (Fotoğraf Ahmet Altıntaş)

Hiç yorum yok: