AMORAL.MLL.FI.

2 Haziran 2008 Pazartesi

Nasıl kapandım? Nasıl açıldım?

Nasıl kapandım? Nasıl açıldım?
Reyhan Gürtuna 30 yıl sonra attığı cesur adımı Hürriyet gazetesinden Ayşe ARMAN'a anlattı

Karşılaştığımda yaşadığım ilk duygu şaşkınlık oldu. Bu kadar genç ve güzel birini beklemiyordum. Yaşının 47 olduğunu öğrenince daha da şaşırdım. Taş gibi kadın Reyhan Gürtuna. Röportajda da anlattığı gibi mesafe koyan biri. Kapıyı açıp onun dünyasına giremiyorsunuz. Ama dolu bir kadın. Bir defa acayip okuyor. Yeniliğe, öğrenmeye açık. Ve bence yıllar süren müthiş bir yolculuğu anlatıyor...

Nasıl bir aile?

- Yalova’da orta halli. Baba mütehait, anne ev hanımı. 5 kardeşiz, 2’si kız, 3’ü erkek. Ablam, trafik kazasında vefat etti. Ben tek kız kaldım, 4 numarayım...

Anneniz örtülü müydü?

- Evet. Ben kendimi bildim bileli...

Nasıl? Yazma gibi mi?

- Yok hayır, 5 vakit namazını kılan "dini bütün" biri...

Ne demek "dini bütün"? Dindar, koyu dindar, mutaassıp, mutaassıp üstü, dinci ya da inaçlıdan farkı ne?

- Haklısınız insanın kafası karışıyor, çünkü günümüzde dindarlık kavramının içi boşaltıldı. Bizimkiler, gerçekten samimi Müslümanlar. Cemaatlere, tarikatlara, gruplara girip oralardan etkilenen insanlar değiller. Bunu kınadığım için söylemiyorum ama gerçek bu. Kendi hallerinde tipler. Bir takım şeyleri birileri, bir cemaat, bir grup, bir kitle onlara şekil verdiği için yapmıyorlar. Fanatik de değiller...

Sizi küçükken Kuran kursunagönderdiler mi?

- Yok hayır. Kuran okumayı aile büyüklerinden öğrendim.

Dini konularda herhangi bir baskı yaptılar mı?

- Yaptılar diyemem.

Peki kapanmak nereden esti?

- Şöyle: Annem çok dindar. Allah korkusu, annemde çok üst seviyelerde. Neredeyse tüm hayatını buna göre şekillendiriyor. Haliyle genç kızlık döneminde belli bir yaştan sonra örtünmemin şart olduğunu söyledi. Benim iyiliğim için bunu gerçekten çok ve yürekten istedi...

Kaç yaşındaydınız?

- 15.

Babanız peki?

- O daha rahat biri. Şeklin çok da önemli olmadığını hep vurgular. İnsanın inancının içinde olduğuna inanır, biçime annem kadar takılmaz.

İki arada bir derede kalmadınız mı? N’aptınız?

- Tam iki yıl annemi duymazdan geldim. Ama sonra dedim ki "Madem bu kadar ısrar ediyor, bu işi bir araştırayım." Okudum, ettim, 17 yaşındayken de kapandım.

İlk kapandığınız anda ne hissettiniz? Hayatınız nasıl değişti?

- Genç kızlık yıllarını bilirsiniz, insanların en şuursuz zamanlarıdır, en laylaylom yıllardır. Üstelik benim genç kızlığım da herkesinki gibi değildi...

Nasıl yani?

- Gereğinden fazla idealisttim. İnsanlık için, bu ülke için güzel, faydalı şeyler yapmak istiyordum. Düşünün ki aileniz ve çevreniz de inançlı, din motifi hep ön planda, acayip bir tezahürat oldu tabii. Kendimi onaylanmış hissettim.

Vazifesini yapmış insanın rahatlığı ve huzuru yani...

- E tabii. Etrafımdaki herkesi de mutlu ettim bir anda. En çok da annemi...

Ama diyorsunuz ya, insan o kadar gençken tam da ne yaptığını bilmiyor diye...

- Evet bilmiyorsunuz...

Peki o dönem aldığınız kapanma kararını kaç sene uyguladınız?

- 17 yaşındaydım. Şimdi 47 yaşındayım. Demek 30 yıl! Ama son iki yılı şapkalıydım...

Aslında bir anlamda laylaylom yıllarında verdiğiniz bir kararla bütün hayatınız değişiyor...

- Evet öyle oluyor. Okullar ona göre seçiliyor. Sosyal faaliyetlerde mi bulunmak istiyorsun? Sınırlar geliyor hayatına. Spor yapman bile zorlaşıyor, "Spor salonuna nasıl giderim ki?" diyorsun. Ama o zaman, bunların farkında değildim. Şimdi geriye bakıp değerlendirebiliyorum. Tabii ki hayatın tamamen değişiyor. Ben üç sene üniversite sınavına girdim, istemediğim bölümleri kazandım, gitmedim. O arada evlendim, 20 yaşındaydım. İlk çocuğuma hamileyken İktisat’ı kazandım, iki yıl okudum, sonra tekrar hamile kaldım...

O yıllar boyunca "Doğru mu yaptım yanlış mı?" demediniz mi?

- Hayır sorgulamadım...

Peki evliliğiniz nasıl oldu?

- Üniversiteye hazırlandığım için fizik ve matematik dersi alıyordum. Dersi veren öğretmen, Müfit Bey’in arkadaşı çıktı. Ben kocama Müfit Bey derim, Müfit demek komik geliyor, böyle alıştım. Bir gün tesadüfen tanıştık. Ben onu evli zannettim, erkeklerle alakam yok, rahat rahat sohbet ettim. Benim öyle flört, erkeklerle bakışma, kesişme gibi şeylerim de olmadı. Bir erkek olarak bakmadım Müfit Bey’e. Baksam, baktım derim. Bununla da övünmüyorum zaten. Sonra teklif geldi...

Güzelliğinize mi vurulmuş?

- Yok canım, o zamanlar güzel falan değildim. Şimdi daha güzelim. O zaman kendimin bile farkında değildim. Kendimle uğraşmadığım bir dönemdi. Tartının üzerine bile çıktığımı hatırlamıyorum. Kadın olarak tamamen silik yıllar. Araştırma da yapmışlar hakkımızda. Öyle oluyordu bu işler, flört yok ya, nasıl tanıyacaksın? Sonra birkaç kez görüştük. Hayatla ilgili görüşlerimizi paylaştık. Bugün tabii bunlar bana tuhaf geliyor...

E doğru bir eş seçmişsiniz ki, bunca yıldır devam ediyor evliliğiniz...

- Evet ama Allah korumuş bizi! Şimdi düşünüyorum da, akılla filan yapılacak işler değil bunlar...

Bugün çocuklarınızın aşık olarak evlenmesi gerektiğini düşünüyorsunuz değil mi?

- Bizim yetiştirilmemizde çok büyük yanlışlar yapıldı. Oralara hiç girmeyelim.

Örtününce nasıl bir şey geliyor insana: "Doğru yolu bulmuş, Allah’a yakın, Allah’ın emirlerine uyan biri gibi" mi?

- E tabii. Böyle zannediyorsunuz.

Peki nasıl bir konfor sağlıyor? Erkekler daha mı az tacizde bulunuyor? Öküz bakışlardan kurtulunuyor mu?

- Kendimi ve bedenimi erkeklerin gözünde daha korunmuş hissediyordum. Ama son 10-15 yıldır Türkiye’de örtünmenin anlamı tamamen değişti.

Çeşitli bağlama yöntemleri de var...

- Evet. Bağlama nasıl bir şey biliyor musunuz, bir yere mensubiyetiniz vardır, hemen otomatik olarak onların şekillerine girersiniz. Ben hayatta onlardan olmadım. Estetik kaygılarım da vardı, modern giyinmeye çalıştım. Kocaman pardösülerle, uzun büyük eşarplarla hiç dolaşmadım.

Peki sizin gibi örtünenleri ciddiye alıyorlar mıydı? Yoksa "yanar- döner" mi buluyorlardı?

- Bilmiyorum, ilgilenmiyorum.

Siz daha modern örtülü bir kadın olarak, kendinizi klasik biçimde örtünenlerin yanında nasıl hissettiniz?

- Yalnız. Hiçbir yere ait olamadığım için bu yalnızlığı hep hissettim. Ama bunu ben seçtiğim için şikayet de etmedim.

Saçınız görünmüyordu değil mi?

- Hayır ama saçımı göstermeyeceğim diye renk uyumundan ve modelden taviz vermiyordum. Kendimce bir tarz üretiyordum.

Boya var mıydı saçınızda?

- Tabii. Başım örtülü diye saçımın bakımını hiçbir zaman ihmal etmedim. Ya sadece kadınların çalıştığı kuaföre gidiyordum ya da kuaför eve geliyordu.

Örtülüyken kıyafetlerde uyum ve kombinasyon daha mı zor...

- Çok daha zor. Mesela kıyafet giyip başımı örtmeden aynada tepeden tırnağa kendime bakarım, beni rahatsız eden en ufak bir şey olmaz... Ama sonra bir örterim, her şey değişir.

Nasıl yani?

- Başörtüsü, giysiyi bambaşka bir şeye dönüştürür. O kadar bıçak sırtı bir şey ki örtünme. Örtünmenin getirdiği bir tarz var. Ama hem modern olmak istiyor hem de başörtüsü bana uyum sağlasın diyorsanız, çok zor. Modacı bir arkadaşım vardı, örtülü tek müşterisi bendim. Bazen bir kıyafetle gelirdi, "Çok yakışacak Reyhan bu sana..." derdi. Giyerdim gerçekten de harika olurdu, ama başörtüsü taktığım anda bütün havası değişiverirdi. Yıllar içinde kendimce yöntemler buldum. Başörtüsünü bir aksesuar olarak tanımladım. Ve sadeliğe gittim, tek renk giydim.

Örtülü olunca iki hayat oluyor değil mi? Dışarıdaki hayat, evdeki hayat...

- Biraz öyle. Evde çok rahatsınız ve modernsiniz...

Sizi, mesela kocanızın yakın arkadaşları o modern halinizde görebilir miydi?

- Hayır. Mahrem diye bir olay var ya; ölçü, nikah düşmeyen erkek... Baba, abi, dayı, amca, yeğenler tamam...

Kocanızın amcası..

- Yok onlar mahrem olmuyor...

Ama çok zor değil mi mesela kapı çalıyor tüpçü geliyor, başınızı bağlayıp kapıyı açmanız gerekiyor. Kapının yanında örtüler mi asılı...

- Bu meselenin sosyolojik ve psikolojik tespitlerinin çok ciddi yapılması lazım. O kadar polemiğe açık ki. Bütün alimleri birbirine sokacak meseleler bunlar. Ama faydası yok, konuşmam.

Kadının örtünmesinin erkeklerin dayatması olduğunu düşünüyor musunuz ya da onların sahiplenme duygusunun bir sonucu olduğunu...

- Örtünmeyi tarih boyu incelediğiniz zaman şunu fark ediyorsunuz, örtünme dünya ilk kurulduğunda beri insanlık tarihinin çok eski bir alışkanlığı. Neredeyse bütün dinlerin yaşam biçiminde var. Bizim de ülkemizde örtünün kabul edilme biçimini çok iyi sorgulamamız lazım. O kadar çok şey var ki üzerine tartışacak, kafa yoracak. Bir de kaç yüzyıldır din kitaplarını erkekler yazdığı için de bu böyle...

Farkındalığınız ne zaman başladı?

- Son 5-10 yıldır. Çünkü sürekli okuyorum. Ben 20 yaşında evlendim, peş peşe üç çocuk doğurdum, onları yetiştirdim. Kendimi düşünecek vaktim olmadı. Hayat da bu arada geçti, gitti. Şimdi 47’yim ve bir sürü şeyin farkındayım. O yüzden de artık örtünmemeye karar verdim. Ama hálá fevkalade inançlı biriyim...

30 yıl sonra açılmaya karar verdiniz? Tetikleyen ne oldu?

- Herkesin olgunlaşmaya başladığı bir yaş var. Ben kadınların 35’ten sonra olgunlaştığını düşünüyorum, 40’a doğru, en azından bana öyle oldu. Çok okumaya başladım. Zaten sade bir yaşam sürerim, pek sosyal değilim, kendimi tamamen kitaplara verdim. Bu tabii içsel yolculuğumun çok zenginleşmesine sebep oldu. Bir tür uyanış. Tabii bir günde bu noktaya gelmedim, yıllar aldı, 10 küsur yıl...

Tereddüt, kaygı, korku...

- Ben korku nedir bilmem. Böyle bir duygum hiç yoktur. Osho’dan bunun psikolojisini bile okudum, neden acaba bende çok iz bırakan bir korku yok, diye. Cesur adımlar atmayı seven bir yapım var. Bir şeye inandıysam, onu beynim kabul ettiyse, vücudum eylem olarak ona hemen hazır oluyor...

Tedirginlik...

- Olmuştur tabii...

"Bunca zaman beni hep örtülü tanıdılar, nasıl açılırım ki?" demediniz mi hiç?

- Dedim. Ama onların ne düşündüğünden çok benim ne istediğim önemliydi. Bu, benim kişisel kararımdı. Önce iki yıl şapka taktım. Sebebi daha modern ve estetik örtünme yolları aramam...

Niye böyle bir derdiniz var?

- Çünkü estetiğe düşkünüm. Nedenini bilmiyorum. Bir gerekçe bulmam gerektiğini de sanmıyorum. Türkiye’de de, yurt dışında da kamusal alana uyum sağlayacak bir görünüm içinde olmak istedim. Bu da suç değil herhalde.

Şapkaya geçince kocanız ne dedi?

- Karışmaz ki. Niye karışsın?

Ne bileyim bazıları karışır...

- Başımı açtığımda, Müfit Bey’in ofisine gittim, kapıdan içeri girdim, çalışıyordu, kafasını kaldırdı, göz göze geldik, "Şaka bu değil mi?" dedi, "İçeri girmeden şapkanı çıkardın elinde tutuyorsun öyle değil mi?" dedi. "Yoo hayır" dedim. İki üç aydır bu konuyu konuşuyorduk ama zamanını bilmiyordum. Bana hep "Senin kararın" demişti, "Benim karışma hakkım yok." Ben de ona sormadım. Yaptım.

İnsanlar sizi şapkalı görünce "Bu tamam başını açacak, hazırlık yapıyor" diye düşünmediler mi?

- Mutlaka düşünmüşlerdir. Ama yanılıyorlar. Çünkü ben geçiş dönemi filan düşünmem. Açmaya inandıysam, açarım. Küt diye. Kimseyi dinlemem. Ama şu var: Şapkaya geçiş başımı açmamı benim için kolaylaştırdı.

Anneniz ne dedi sizi şapkalı görünce...

- Hoşuna gitmedi. "Açsan daha iyi" dedi. Gerçi açtıktan sonra da hoşuna gitmedi. Ama bu, benim hayatım.

Başınızı açınca babanız ne dedi?

- Hiç yorum yapmadı.

Çocuklar?

- Büyük oğlum bir iki ay tavır aldı. Başın ağrıyacak bu yüzden filan dedi. Ama sonra o da alıştı.

Kızınız 20 yaşında ve örtülü değil, bu kararı alırken ona da örnek mi olmak istediniz?

- Yok hayır. Bu karar o kadar bana ait ki. Açarsam eşime şöyle olur, kızıma böyle olur diye düşünseydim zaten yapamazdım.

Mahalle bakkalı 30 yıl sizi örtülü görmüş. Bir gün sabah açık görüyor, ne oluyor?

- Kimse yüzüme negatif hiçbir şey söylemedi. Ha akıllarından geçmiyor mudur? Geçiyordur. Ama dillendirmediler. Buna izin vermedim.

Sokağa ilk çıktığınızda kendinizi çıplak hissetmediniz mi?

- Hayır, çünkü zihnen ve ruhen işi bitirmiştim. Ben gerçekten hazırdım. Önce yurtdışında başımı üç gün açtım. Neden yaptım bunu? Tamam zihnim karar verdi ama bedenimin bir alışkanlığı var. 30 yıl buna alışmış olan bedenim ne cevap verecek, ne kadar uyum sağlayacak, ölçmek istedim. Bu, içimde hissettiklerim. Dışarıdan insanların algısına gelince, sanırım şapka takınca onların gözünde modern bir kadına dönüşmüştüm. Bir başka deyişle, örtü takan kadın imajından zaten çıkmıştım. Bunları tabii sonradan fark ettim. Şapkadan sonra açınca, sırıtmadı. Belki direkt örtü takarken açsaydım farklı olurdu...

Peki şapkanızı çıkardınız ve kapıdan dışarı çıktınız... O ilk günden söz ediyorum...

- Evde karar verdim, bugün o gün, diye... Henüz eşimin haberi yok... Kimsenin yok... Evden çıktım, şoför beni alacak ve eşimin ofisine götürecek...

Şoförün yüzünde bir şaşkınlık görmediniz mi?

- Görmez miyim? O kadar saygılıdır ki bana karşı, görür görmez yüzünü çevirdi, saygısızlık yapmamak için... Bunu hiç unutmuyorum. Ben kendimden emin davranan biriyimdir. Hele böyle bir durumda.

Siz çok mu ciddisiniz?

- Çok çatlağım aslında. Bakma böyle durduğuma. Farklı bir Reyhan var içimde. Ama onu ortaya çıkartmamak ikimizin de hayrına! İşte şoförümüz bana bakmamaya çalışıyordu, sanki istemeden beni ayıp bir şey yaparken yakalamış gibiydi. Tabii sen rahat davranınca karşındaki de rahatlamaya başlıyor...

Saçlarınız nasıldı?

- İlk açtığımda mı? Victoria Beckham modeliydi. Hani bir tarafı biraz daha uzun. Ofise gelince, kapıdaki bekçi, sekreterler, hepsinin yüzündeki şaşkınlığı okudum...

Kimseye "Çocuklar siz de fark etmişsinizdir, şapkamı çıkardım" filan demiyor musunuz?

- Nasıl yani? Ne demek! Niye böyle bir şey yapayım? Üstelik etrafıma beton örmüşüm, mesafe koymuşum. Ne böyle bir şey söylerim ne de böyle bir şey söylenmesini isterim. Böyle davranmazsan, her tür insandan her tür lafı işitirsin.

"Bu yaptığım aileme, kocama zarar verebilir" diye hiç düşünmediniz mi?

- Bunları düşünsem yapamazdım. Müfit Bey de "Şaka mı yapıyorsun?" deyince, "Yoo" dedim, "En önemli kısmını tamamladım. Bir sen kalmıştın! Şimdi olay bitti. Geçmiş olsun!"

Çelik bir iradeniz var...

- Son üç senedir, kişisel gelişim ve NLP konuları üzerinde çalışıyorum...

Peki şimdi gelelim meselenin özüne: Neden açtınız başınızı?

- Öyle bir noktaya geldim ki, belki de bu kadar okuduğum, kendimi geliştirdiğim için, düşünmeye çok fırsatım olduğu için, büyüdüğüm için... İnsanlığın ortak paydalarını buldum... İnanç olarak, günlük yaşantı olarak, değerler olarak... Tüm bunlar beni bu noktaya getirdi. Örtünme olayının beni bir sınıfın içine otomatik olarak soktuğunu fark ettim. Ve o sınıfın içinde; nereye gidersem gideyim, ağzımdan dünyanın en doğru lafları da çıksa da sürekli önyargıyla yaklaşıldığını fark ettim.

Ve siz bundan hoşlanmıyorsunuz...

- Hoşlanmıyorum tabii. Ben nötr olmak istedim. Başım örtülüyken de, şapkalıyken de şimdi de dünyaya son derece geniş bir yelpazeden bakan biriyim. Aklınıza gelebilecek en uç insanı getirin, onunla bile paylaşacak bir şeyim vardır. Siz bile benim yanımda tutucu kalırsınız. Ama başımda örtü mü var? Kategorize ediliyorum. Buna da şiddetle karşıyım. Benim dindarlığım değişmedi. Hálá 5 vakit namaz kılıyorum. İnsani değerlerim aynı. Öyle bir şey ki başörtüsü, kimse sizi görmüyor, sadece o bez parçasına bakıyor. Ben de bundan kurtulmak istedim!

Peki "Kocası siyaset yapıyor, o yüzden reklam bunlar!" laflarıyla nasıl başa çıktınız?

- En ağır laflar bunlar. Ben kocam dahil hiçbir insanın sözüyle hareket etmem. Öleceğimi bilsem, "Kocan cumhurbaşkanı olacak, ört başını ya da aç başını" deseler, hissetmiyorsam yapmam. Ona zararım dokunmuş olabilir ama bu gerçekten istediğim bir şeydi. Kendimi çok daha rahat hissediyorum.

30 yıl boyunca başınıza örttüğünüz şimdi bez parçası dediğiniz şey için ne düşünüyorsunuz?

- Ne sihirli bir bez parçasıymış diyorum. Herkes bundan besleniyor. Dost da düşman da. Herkesin rant konusu. İşte bu örtü, yıllarca benim de kafamdaydı. Ben onu çıkararak, kafamı kurtardım. Çünkü tenis maçı gibiydi. Biri oradan vuruyor, biri buradan. Başımızı nereye çevireceğimizi bilemiyoruz. Bir de sosyal hayatta sıkıntılarını yaşıyoruz. Şimdi dünya varmış diyorum.

ŞOKU BİR KERE YAŞARLAR DEDİM ŞAPKAYI ARABAYA BİLE ALMADIM

Abilerimle, annemle babamın yanına Yalova’ya gidiyoruz. Abilerim hep örtüsüz olmamı tercih etmişlerdir. Ama biri dedi ki "Reyhan, kendi ruh sağlığın için şapkanı al yanına. Bir geçiş dönemi olsun, orada çıkart. İçeri girerken şok etme insanları..." "Yok abi" dedim, "Yapamam. Eğer bir kere şapkayla gidersem, hep şapkayla gitmem ve orada çıkarmam gerekecek. Şoku bir kere yaşarlar ve biter." Öyle de yaptım. Şapkayı arabaya bile almadım. Kimse bir şey söylemedi. Annem biraz mahsunlaştı o kadar. Üzüldü. Onu da ifade etti.

ETİKETLENMEYİ REDDEDİYORUM

İnsanların örtünüzden dolayı size önyargılı davranması içinizde stres yaratıyor, artık bu yok, çok daha hafifim. Aslında bir tarz değişikliği, o kadar. Yoksa yolum aynı. Beni eskiden bir sınıfa koyuyorlardı. Şimdi koyamayacaklar. Etiketlenmeyi reddediyorum.

Yüzümü içme suyu ile yıkarım

Başınızı açtıktan sonra eşinizle ilişkiniz değişti mi? Sizi daha güzel buluyor mu?

- O beni her zaman güzel buluyor. Yani öyle söylüyor...

Nasıl bu kadar genç kalabildiniz? Ne yapıyorsunuz?

- Spor yapıyorum. Gün aşırı fitness, haftada bir yüzme. 15 yıldır organik besleniyorum. Yediğime, içtiğime çok dikkat ediyorum. Evde 4 tahıllı ekmek yapılır. Dışarıda yemem, yiyeceksem yemeğimi yanıma alırım, çıkınlarım vardır. Asla abur cabur yemem. 17 yıldır Cola içmedim.

İnsanın sizin 47 olduğunuza inanası gelmiyor! Cildiniz olağanüstü güzel...

- Teşekkür ederim. Ona da çok iyi bakarım. Mesela yüzümü asla musluk suyu ile yıkamam. İçme suyu kullanırım. Sürekli temiz tutarım. Güneşten korurum. Genetiğin de rolü var ama ben de genç ve diri kalabilmek için çok uğraşıyorum.

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=Nasil_kapandim_Nasil_acildim_181668_1&tarih=02.06.2008&Newsid=181668&Categoryid=1

Hiç yorum yok: