AMORAL.MLL.FI.

16 Eylül 2008 Salı

Yahudi şeriatı da can yakıyor

Yahudi şeriatı da can yakıyor

Radikal Gazetesi 16/09/2008

Kudüs’teki ultra Ortodoks Yahudiler, İran’ın Besiçlerini aratmıyor. Yasalar dışında kurdukları ‘iffet mangaları’yla Yahudi şeriatını kadınlara zorla dayatıyor. Elektronik alet satan mağazalar da ‘ahlak’ zaptüraptında





KUDÜS - İsrail’in ultra Ortodoks Yahudi toplumunda İran’ı aratmayan manzaralar yaşanıyor. Nasıl İran’da gönüllü milis gücü Besic terör estiriyorsa, Kudüs’te de ultra Ortodokslar yasalar dışında kurdukları ‘iffet mangaları’yla Yahudi şeriatına uymadığını düşündükleri kadınlara dehşet saçıyor.
İki hafta önce polis M’yi acımasızca döven bir ‘iffet mangası’nın iki üyesini tutukladı. Adının yazılmamasını ve sadece M diye anılmayı isteyen 28 yaşındaki kadın, yediği dayağı anlatırken titriyor. Çete üyelerinin ağzını tıkadığını, yumruklayıp tekmelediğini ve ultra Ortodoks Maalot Dafna mahallesinden taşınmazsa öldürmekle tehdit ettiğini aktarıp gözyaşları içinde soruyor: “Beni öldürmelerini kim engelleyecek?” M’nin başına bunların gelmesine komşularının Haredi (Yahudiliğin en muhafazakâr biçimi) kocasından üç yıl önce ayrılmış dul kadının ‘ahlaksız’ yaşamından yakınması yol açmış. Onlara göre ‘ahlaksız yaşam’ yakıştırması, kadınların pantolon giymesinden erkeklerle görüşmesine dek çok geniş bir yelpazeyi kapsıyor. M. “Niye bana bunları yaptıklarını bilmiyorum?” diyor.
Polis Kudüs’ün ultra Ortodoks kesiminde mahallelinin ‘ahlaksız’ addettiği kıyafetler satan bir dükkânı ateşe veren bir adamı da gözaltına aldı. Şabatta sokaklarda bir kulun dolaşmadığı ve uydu alıcılarının sapkınlık kabul edildiği Haredi kalesi Mea Şerim’de ise ‘iffet mangaları’nın son hedefi elektronik alet satan mağazalar. Böyle bir mağazanın önünde broşür dağıtan bir Haredi genç, burayı evde ahlaksız filmler izlemenin yolunu açan MP4 oynatıcılar satmakla suçluyor: “Bu dükkân gençliğin ahlakını bozuyor. Bu murdar aletleri satmayana dek mücadale edeceğiz.” Korkudan soyadını vermeyen satıcı David ise, kendisinin de Ortodoks olduğunu ama haftalardır dükkân önünde gösteri yapanların terör saçtığına inandığını söylüyor: “Stoklarımızı yaktılar, hiçbir şey onları durduramıyor.”

Tişört giyen kıza asit atılmış
Mea Şerim’de haziranda üzerine asit atıldığı için hastanelik olan 14 yaşındaki kızın ‘günahı’ ise gevşek belli pantalon ve kısa kollu tişört giymek. 2006’da 50 yaşındaki Amerikan vatandaşlığı da olan bir kadın otobüste arka tarafta oturmayı reddettiği için dört erkekten kıyasıya dayak yemişti. Haredi bölgelerde ABD’de ırkçılık döneminde siyahlara yapıldığı gibi otobüslerde arka koltukların layık görüldüğü kadınlardan baş, boyun, kol ve bacakları kapalı dolaşmaları bekleniyor. Şabatı ya da cinsiyet ayrılığını uygulamayan yüzme havuzu, sinema gibi yerlere de saldırılar düzenleniyor. (afp)

İngiltere, Osmanlı modelini deniyor

İngiltere, çağımızın en ilginç deneylerinden birine kalkıştı. Türkiye’de lafı bile dudakları uçuklatan bir şeyi sınıyorlar:
Çokhukukluluğu...
Sunday Times, Müslümanların yoğun olarak yaşadığı 5 büyük kentte şeriat mahkemeleri kurulduğunu duyurdu.
Londra, Birmingham, Bradford, Manshester ve Warwickshire’da kurulan (Glasgow ve Edinburgh’da da kurulacak olan) şeriat mahkemeleri, boşanma, aile içi şiddet, mali anlaşmazlıklar gibi sosyal konularda karar yetkisine sahip olacak. Kararlar, ancak Bölge Mahkemesi ve Yüksek Mahkeme’nin onayıyla yürürlüğe girebilecek; davalı ve davacının ortak rızasıyla uygulanabilecek.
* * *
Tartışmayı 77 milyon Anglikanın lideri, Canterbury Başpiskoposu Rowan Williams başlatmıştı. Şubat ayında, İngiltere’de yaşayan Müslüman kadınlara peçe yasağı getirilmesini eleştirirken, “Hükümet dini semboller konusunda karar vermemeli. Bunu Çin denedi, başarısız oldu. Dini kısıtlamalar İngiliz toplumunu yanlış bir laiklik anlayışına sürüklüyor” demişti.
Williams’a göre, İngiltere’nin bazı yurttaşları kendilerini İngiliz hukuk sistemine bağlı hissetmiyorlardı. O halde Müslümanlar “kültüre bağlılık” ile “devlete bağlılık” gibi iki keskin alternatif arasında seçime zorlanmamalı, ailevi ve mali meselelerde isterlerse şeriat kanunlarını uygulayabilmeliydiler.
“Bu, onların kendilerini İngiliz toplumunun bir parçası hissetmeleri için elzem”di.
* * *
İlk söylendiğinde kıyamet koparan bu sözler, şimdi uygulamaya konuyor.
Uygulamayı eleştirenler, bunun ülkede resmi hukuka paralel ikinci bir hukuk sistemi doğuracağından kaygılanıyorlar.
Kararı savunanlar ise, şeriat hukukunun İngiltere’deki Müslüman toplumda zaten Şeriat Mahkemesi adıyla faaliyet gösteren yapılar bulunduğunu, son uygulamayla bu yapıların resmi denetim altına alınmış olacağını belirtiyorlar.
* * *
Tartışması yıllara yayılacak bıçak sırtı bir konu bu...
Ama asıl ilginci, gelinen noktanın, Osmanlı’nın hukuk sistemine yakın bir görünüm arz etmesi...
Osmanlı’da da “millet sistemi” çerçevesinde “gayrimüslim cemaatlerde kamu alanına sıçramayan hukuki-cezai durumlarda karar alma, uygulama, denetleme yetkisi ruhani başkanlara bırakılmıştı.”
Murat Belge bunun gerekçesini şöyle izah eder (“Osmanlı’da Kurumlar ve Kültür”, Bilgi Üniversitesi Y., 2005):
“Devletin dini olan İslam, tebaa içinde büyük sayıda insanın dini olmayınca hem bu farklı dinlere hoşgörü sağlayan, hem de pratik düzeyde adaleti garanti altına alan bir İslam anlayışı ve somut politikası zorunlu oluyordu.”
Tanzimat’la gelen şey, o güne dek “hoşgörü” çerçevesinde göz yumulan bu uygulamanın dış baskıyla hukuki güvence altına alınmasıdır. Ama bununla “mevcut teokratik devlet ilkesinden de bir kopuş başlamıştır.” (Bülent Tanör, “Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri”, YKY, 1998)
* * *
Şimdi İngiltere, bugüne dek “hoşgörü çerçevesinde göz yumulan” bir uygulamayı, biraz da “iç baskıyla” hukuki güvence altına alıyor.
Bu, Başpiskopos Williams’ın umduğu gibi, Müslüman göçmenlerin kendilerini İngiliz toplumunun bir parçası gibi görmelerine mi hizmet edecek, yoksa laik hukuktan bir kopuşun başlangıcı mı olacak?
Bu sorunun cevabı, insanlığın 21. yüzyılını belirleyecek kadar önemli...


Can DündarAda
can.dundar@e-kolay.net

‘Babamdı, şimdi değil’

Milliyet gazetesi 07.58 | 16.9.2008
Neşet KARADAĞ/ADANA, (DHA)

ADANA’da boşandığı eşi 30 yaşındaki Dilek Saner’i başka biriyle evleneceğini duyunca bıçaklayarak öldüren 36 yaşındaki Hüseyin Karaşahin'in, ömür boyu hapis cezası istemiyle yargılandığı davada 12 yaşındaki oğlu Hasan Gazi tanıklık yaptı. Hasan Gazi, annesini öldüren babası için “Babamdı, şimdi değil” dedi.
Ziyapaşa Mahallesi’nde oturan avukat katibi Dilek Saner, 13 yıl önce aşık olduğu kebapçı Hüseyin Karaşahin ile ailesinin karşı çıkmasına karşın kaçarak evlendi. 7 yaşında Barış ve 12 yaşında Hasan Gazi isimli çocukları olan çift 9 ay önce boşandı. Hüseyin Karaşahin iddiaya göre, kendisini boşayan eşini başka biriyle evleneceği gerekçesiyle, 30 Mayıs 2008 tarihinde, 32 bıçak darbesiyle öldürdü. Yakalanıp tutuklanan ve hakkında Adana 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılan Karaşahin, “Eşim bir başkasıyla evleneceğini söyleyince sinirlendim. Yatak odasına gitti. Bir şeyler aldığını sandım. Ben de mutfaktan bıçağı alıp salladım. O sırada evde küçük oğlum Barış vardı. O da uyuyordu” dedi.
Davada Karaşahin’in oğlu Hasan Gazi Karaşahin ve 63 yaşındaki kayınvalidesi Zeliha Saner tanık olarak dinlendi. Pedagog nezaretinde ifadesi alınan Hasan Gazi, olay sırasında üst katta anneannesinin evinde uyuduğunu belirterek, “Annemin çığlık sesleri üzerine uyandım. Aşağıya indiğimde annem kanlar içindeydi. Annem çalışıyor, babam ise parasını alıp uyuşturucuya yatırıyordu. Babamdı, şimdi değil” dedi. Oğlunun bu sözleri üzerine, sanık sandalyesinde oturan Hüseyin Karaşahin yıkıldı.
Kızı öldürülen Zeliha Saner ise damadının devamlı kızını öldürmekle tehdit ettiğini iddia ederek, “Büyük torunum Hasan ile uyuyorduk. Kızımın çığlık sesi ve küçük torunum Barış’ın ‘babam annemi bıçakladı’ diye bağırması üzerine uyandık. Aşağıya indiğimizde kızım kanlar içindeydi. Torunum Barış’ın yüzü de kanlıydı. Sonradan bize babasının annesini bıçaklarken gördüğünü, yüzüne yastık kapatarak ve ellerini de bağlayarak bıçakladığını, kendisinin görmesi üzerine babasının sus işareti yaparak kendisini de keseceğini söylediğini aktardı. Kızımın başkasıyla ilişkisi de yoktur. İftira atıyor” diyerek damadının en ağır cezayla cezalandırılmasını istedi. Saner, daha önce damadı ile ilgili savcılığa ve karakola verdikleri şikayet dilekçelerinin fotokopilerini de verdi.
Duruşma eksik belgelerin tamamlanması ve diğer tanıkların dinlenmesi için ertelendi.