AMORAL.MLL.FI.

3 Şubat 2008 Pazar

CİNSİYET ROLLERİNİN KADININ GÜNLÜK YAŞAMINA ETKİSİ




Dünyadaki her toplum kadın, erkek, kız ve erkek çocuklarının davranışlarını etkileyen ve aktivitelerini yöneten cinsiyet rollerini belirlemiştir.Örneğin; kadın ev işleriyle uğraşır, pembe renk giyer, bebekle oynar. Erkekler ise ekmek parası kazanır, mavi giyer, araba ve silahlarla oynar gibi...


Bu nedenle sağlık ve hastalığın sosyal boyutlarını anlamaya yönelik araştırmalar cinsiyet rollerinin hem ev içinde hem de ev dışında günlük yaşamdaki etkilerinin sistematik olarak analizini içermelidir. Örneğin; ev içi rollere bakıldığında ağır ev işlerinin fiziksel sağlığa etkileri yeterli bir şekilde açıklanmamıştır. Bu özellikle fiziksel yük alma ihtimalinin daha fazla olduğu kırsal alanlarda önem kazanmaktadır. Ayrıca iş sağlığı ve güvenliği yasası olan ülkelerde her iki cinsiyet için uygun görülmeyen yükleri taşımak çoğunlukla yine kadına düşmektedir. Örneğin; ev içinde temizlik malzemeleri kullanımında bilgi eksikliğine bağlı kimyasal maddelere maruz kalma riski; mutfakta su, sanitasyon, yiyecek hazırlama ve saklama, alet ve edavattaki yetersizlikler kadınları artan iş yükü, kesilmeler, yanıklar, düşmeler, ev içi hava kirliliğine ve ergonomiden kaynaklanan problemler yaşama ihtimalini yükseltmektedir. Ayrıca mutfaktaki bu yetersizliklerin etkisinin yiyecek güvenliği, ev hijyeni ve kaza riski olarak bütün aile üyelerini de etkileyeceği de gözardı edilmemelidir. Yine bütünüyle ev içi hava kirliliği bebeklerde ve 5 yaş altı çocuklarda akut solunum yolu enfeksiyonlarına yol açan bir faktör olduğu gibi dünyanın bazı fakir ülkelerinde de kadınlarda görülen kronik solunum rahatsızlıklarından ve kalp hastalıklarından da sorumludur.


Kadının ev yaşamı da (ev hanımı rolü) mental sağlığını riske sokabilir. Gelişmiş olan ülkelerde yapılan çalışmalarda çocuklarına bakmak için evde yalnız kalan kadınlarda depresyon görülmesinin mesleki bir tehlike olduğu düşünülmektediir. Toplum incelemesinde ise full-time ev kadınnnı meslek sahiplerinde boşluk, karamsarlık ve dengesizlik duygularının daha yaygın olarak görüldüğü saptanmıştır. Bu konudaki çalışmaların az olmasına karşın diğer kültürlerde de ev hanımlarında anksiyete ve depresyonun nedeni olduğu hızla artan bir şekilde kabul edilmektedir. Bunun nedenlerinin ekonomik ve sosyal destek eksikliğinden, izolasyon ve ev işlerine verilen değerin az olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir.


Farklı roller için farklı değer verme; kadınların ve erkeklerin sağlıklarını sürdürmek için gerekli olan materyal ve emosyonel kaynaklara eşit ulaşım hakkına sahip olmadıklarını ifade eder. Dünyanın bazı bölgelerinde gelir, gıda ve tıbbi bakımın ihtiyaca göre dağıtılmadığını gösteren kanıtlar vardır. Bir çok toplumda kültürel normlar, evdeki erkeklerin daha yüksek statü ve daha yüksek karar verme gücünün yanısıra başlıca gelir ve sağlık payına sahip olduğu da görülmektedir. Kadınların "bakım verme rolleri" ofis işleri, hizmet endüstrisi ve hemşirelik gibi kadınların predominant olduğu formal iş alanlarında kendini gösterir. Bu alanlarında güçlü bir bakım verme ve hizmet verme komponenti mevcuttur. Kadınların, yaşamadığı halde pozitif duygular gösterme zorunluluğu ya da negatif duyguları bastırması gerekebilir. Böylece duyguların inkar edilmesi benlik kaybına neden olabilir.


Dünyada milyonlarca kadın üreme sorumlulukları ve ev içi görevler yanında bir de ekonomik aktivitelerde yer alır. Dünya çapında yapılan istatistiklerde kadınların %40.0'ının kadınların dominant olduğu informal sektörlerde çalıştığı ancak bunun kayıtlara yansıtılmadığı gerçeği öne sürülmektedir.Bazı kadınlar bu iş alanlarına temel gereksinimlerini karşılayarak genel durumlarında iyileşme sağlanması, özgüvenlerinin yükselmesi ve geniş bir sosyal ilişki ağına sahip olmak için girmektedirler. Ancak çok az ekonomik ve sosyal destek kaynağına sahip olan yoksul kadınlar, iş alanındaki cinsiyet ayrımcılığının sürmesi, vasıfsız kadın elemanların sayıca artması, düşük ücretli işlerde kadınların yoğunlaşması, fazla sorumluluk almakla birlikte denetleme yetkilerinin olmaması nedeniyle bu güçlerden faydalanamazlar. İnformal sektördeki işlerde çalışma saatleri belirli ve kontrollüdür. Ancak ev içi işlerde ise kadınlar aşırı şekilde sömürülmekte hatta köleleştirilmektedir. Daha da önemlisi kadınların ücretli işlerde çalışması onları ev içi işlerden kurtarmaz.Kadınların bir çoğu aynı zaman sürecinde çocuk doğurma ve bakımı, yaşlı ve bağımlı bireylerin bakımıyla birlikte ekonomik aktivitelerin içinde de yer alırlar.Sonuç olarak da boş zamanları erkeklerinkinden çok daha azdır. Türkiye'de ekonomik faaliyetlere katılımın en yoğun olduğu 30 - 39 yaş grubundaki kadınların yalnızca %39'u "çalışan" olarak sınıflandırılmıştır. Oysa bu oran; aynı yaş grubundaki erkeklerde %98'dir. Devlet İstatistik Enstitüsünden elde edilen verilere göre 1994 Yılında kamu görevlisi olarak çalışan kadınların yarısı eğitim sektöründeydi ve yükseköğrenim kurumlarındaki personelin %33'ünü kadınlar oluşturmaktaydı.Gene aynı yıl kadınların %64'ü ücretsiz aile işçisi konumundaydı ve nüfusun yalnızca %1'i kendi işlerinde başkalarını çalıştırmaktaydı. DİE verileri (1995) kadın işçilerin % 71.3'ünün tarım sektöründe olduğunu göstermektedir. Buna karşılık erkek işçiler arasında tarım sektöründe çalışanların oranı %33'dür. Tarımsal emeğin çok daha az olduğu kentsel alanlarda, kadın iş gücü erkek işgücüne göre daha sınırlıdır. Örneğin; işgücüne katılımda kadın/erkek oranı kentsel alanlarda ¼ iken kırsal alanlarda1/2 'dir. Bunun yanısıra, erkeklerle kadınların aynı eğitim düzeyine sahip oldukları durumlarda bile eşitsizlikler görülebilmektedir. Örneğin: lise eğitimi görmüş erkeklerde iş gücüne katılım oranı %75.1 iken, aynı eğitim düzeyine sahip oldukları durumlarda bile eşitsizlikler görülebilmektedir. Örneğin; lise eğitimi görmüş erkeklerde iş gücüne katılım oranı %75.1 iken, aynı eğitim düzeyindeki kadınların iş gücüne katılımı yalnızca %36.2'dir. Eğitimin ya da mesleki becerilerin sınırlılığıyla birlikte kültürel nedenler, kadınların formal sektörde istihdam edilen iş gücüne tam katılmalarını engellemektedir.

Prof. Dr. Ayşe AKIN



Hiç yorum yok: