AMORAL.MLL.FI.

3 Şubat 2008 Pazar

'NAMUS ADINA İŞLENEN CİNAYETLERİ ÖNLEMEK TOPLUMUN HER KESİMİNE DÜŞÜYOR'

'NAMUS ADINA İŞLENEN CİNAYETLERİ ÖNLEMEK TOPLUMUN HER KESİMİNE DÜŞÜYOR'

Tüm dünyada kadınların ekonomik, siyasi ve toplumsal olarak güçlenmeleri için çeşitli programlar yürüten Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, kadına yönelik şiddet türlerinden en utanç vericisi, namus cinayetleri konusunda, Nüfusbilim Derneği'yle birlikte yürüttüğü "Türkiye'de Namus Cinayetlerinin Dinamikleri; Müdahale Olasılıkları" başlıklı araştırmanın raprunu yayımladı. Namus cinayetlerini de içeren kadına karşı her türlü şiddeti önleyecek politikaların, ancak bu eylemlerin ardındaki toplumsal yapının, yaşam tarzının ve zihniyet yapısının anlaşılması ile geliştirtirilebileceği düşüncesinden yola çıkılarak hazırlanan rapor, Türkiye'de bu konudaki toplumsal yapı ve anlayışa ışık tutuyor.

" Namus, şu anda yaşamamızın sebebidir, namus. Ya şu anda biz namus için yaşıyoruz yani. Namus olmazsa, bilmiyorum yani, yaşamanın bi anlamı yok herhalde… (19-22 yaş grubu erkek, üniversite öğrencisi)"

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP)'nın desteğiyle, Nüfusbilim Derneği tarafından hazırlanan rapordan yapılan bu alıntılar, toplumda namus anlayışını ve namus cinayetlerinin dinamiklerini anlamak ve bu konuda hazırlanacak kapsamlı bir eylem programı için ipuçları veriyor. Dört ilde, (İstanbul, Adana, Şanlıurfa ve Batman), 194 grup görüşmesi ile gerçekleştirilen araştırmada öncelikle toplumdaki namus algısı, bu algıyı oluşturan etkenler ve "namusa aykırı davranışların" neler olduğu ortaya konuyor ve sonuç olarak namus cinayetlerinin engellenebilmesi için öneriler getiriliyor. Raporda namus cnayetlerinin ardında yatan nedenler şöyle sıralanıyor: (1) Ekonomik ve sosyal koşulların ve geri kalmışlığın yolaçtığı yoksunluklar, (2) Ataerkil toplumsal yapı, (3) Ailenin toplumdaki rolü ve çocukların yetiştirilme biçimi, (4) Erkekler üzerindeki toplumsal baskı, (5) Kişisel nedenler

Raporda, namus cinayetlerin sonlandırılabilmesi için yapılan önerileri şekillendiren dört nokta ön plana çıkıyor;

Namus kavramı toplumda önemli bir kavram olarak tanımlanırken, namus kavramının şiddet ve suç içeren eylemlerden ayrı tutulması gerekiyor

Genel düşüncenin aksine namusa aykırı davranışların cezalandırılmasında genç erkeklerin orta yaş ve üzeri erkeklere göre daha az hoşgörülü olmaları... Bu sonuç, 2003 yılında yapılan Türkiye Nüfus Sağlık araştırmasında 15-19 yaş grubundaki genç kızların %63'ünün evlilik içinde şiddeti kabul edilebilir görmeleri sonucu ile birlikte düşünüldüğünde, ortaya genç nüfusun şiddetin önlenmesi konusunda ciddi bir eğitim desteğine ihtiyacı olduğunu koyuyor.
Bazı kamu görevlilerinin kadınların hak ve özgürlüklerini engelleyen namus cinayetlerini toplumda meşru gösterecek şekilde davranışlarda bulundukları ortaya çıkıyor
Araştırmaya katılanlar arasında, kadının insan haklarının en uç noktada ihlali olan namus cinayetlerini ortadan kaldırmak için çalışan kamu görevlilerinin de olduğu belirtiliyor

Araştırmaya göre, namus, araştırmanın yapıldığı tüm kentlerde, araştırmaya katılanlar arasındaki farklı algılamalara karşın, yaygın olarak kadın, kadın bedeni, cinselliği ve kadınların kontrol edilebilmesi biçiminde algılanıyor. Namus, büyük ölçüde kadınla erkek arasındaki cinsel ilişki, kızların bekâreti ve zina / sadakatsizlik ile ilişkilendiriliyor. Bu tanımlama genel olarak erkekler, daha geleneksel çevrelerde yaşayan kadınlar ve bazı profesyoneller tarafından yapılıyor. Bu çerçevede namus, bir erkeğin karısı, yani helali, annesi, kız kardeşi, ailesindeki ve hatta yakın çevresindeki kadınları temsil ediyor. Erkek, çevresindeki tüm bu kadınlara gözkulak olmakla sorumlu kılınıyor. Böyle bir anlayış, erkeklerin sorumluluk alanlarını genişletirken, kadınların üzerindeki baskının da artmasına neden oluyor.

Araştırmaya göre namus cinayetlerinin algılanış biçimlerinde önemli bir eğilim, katılımcıların, namus saiki ile işlenen cinayetler ile aile meclislerinin kararıyla gerçekleşen cinayetleri birbirinden farklı görmeleri... Buna göre, özellikle aile meclisi kararlarının geçerli olduğu töre cinayetleri, bireysel bir eylem olduğu düşünülen diğer namus cinayetlerinden ayrı olarak ele alınıyor. Öte yandan, bu tür olayların daha sık yaşandığı yerlerde, özellikle de bu olayların içinde yer almış ya da yakın tanığı olmuş kişiler, töreye dayalı namus cinayetleri ile diğerleri arasına pek bir farklılık koymuyor.

Araştırma sonuçlarına göre önemli olan, hepsinin 'namus gerekçesi' ile işlenen cinayetler olduğu ve namus/töre gerekçesiyle işlenen cinayetleri başkalarına ya da bazı bölgelere ait değil, herkesin içinde yer aldığı topluma ait olduğu.

Rapor, namus cinayetlerinin önlenmesi için toplumsal bir mutabakatın yapılmasının gerekliliğini ortaya koyuyor. Bu mutabakatta başlangıç namus cinayetlerinin hiçbir zaman önlenemeyeceğine ilişkin umutsuzluk ve çaresizlik atmosferinin kırılması olarak görülüyor. Bunun için de çok sayıda kişinin ve kuruluşun bu konuda duyarlı olduklarını ve kendilerini sorunun sahibi olarak gördüklerini anlatmaları önem taşıyor. Raporda verilen örneklerde, yeri geldiğinde bir kişinin bile namus cinayetlerinin engellenmesinde ya da mağdurların hayatta kalmalarında önemli bir etki yaptığı ortaya konuyor.

Rapora göre, kadınların ve kız çocuklarının haklarının korunmasının önşartı, demokratik kurumların hukukun üstünlüğü ilkesini, eşitlik ve özgürlük gibi evrensel değerleri ön plana çıkarması... Devletin bu konuda geliştireceği ve tüm toplumsal yapıların da destek vermesi gereken SIFIR HOŞGÖRÜ politikası, namus cinayetlerini ortadan kaldıracak zihniyetin oluşabilmesi için başta tüm kamu görevlilerini (öğretmenleri, polisleri, din görevlilerini, yasa koyucuları, savcıları, hakimleri vs…), sivil toplum kuruluşlarını, kamuoyu önderlerini, aileleri, tüm eğitim kurumlarını ve medyayı içeriyor. Araştırmaya katılanlar arasında, kadının insan haklarının en uç noktada ihlali olan namus cinayetlerini ortadan kaldırmak için çalışan kamu görevlilerinin yanısıra, tam tersine bunu destekleyen kamu görevlileri de dikkat çekiyor.

"İnsan ne için çalışır, ne için yaşar? Önce namus için… İnsan aç kalabilir, ama bir tabak yemek yersen karnın doyar. Ama namusunu kaybedersen dönüşü yoktur…Namus helalindir…(25 yaşında, erkek, polis)

" Bir yurda yerleştirilmesi için yardım ettik. Biz onu burda yurda teslim ettik. Buradaki yurttan Ankara'daki yurda gitti. Böyle yurt yurt gezdirip izini kaybettiriyorlar. İzini kaybettirdikten sonra eğer kız kendisi isterse yurttan çıkabiliyor." (Yaşı belirtilmemiş,erkek, polis)

Rapor, sıfır hoşgörü politikasının geliştirilmesi için şu önerileri sunuyor: (1) Tehdit altında olan kadınların ve kız çocuklarının korunması için sığınmaevleri, istasyon hizmetleri açmak, şiddet hattı kurmak; (2) Kamu görevlilerini toplumsal cinsiyet eşitliği ve namus cinayetlerinin topluma etkileri konusunda eğitmek; (3) Milli eğitim sistemini toplumsal cinsiyet eşitliğine daha duyarlı bir şekilde yeniden yapılandırmak; (4) Gençleri, erkekleri, kadınları, sivil toplum çalışanlarını, namus cinayetleri konusunda çalışan profesyonelleri eğitmek; (5) Aileler için "toplumsal tartışma merkezleri" kurmak; (6) Din görevlileri ve topluluk liderleri ile birlikte çalışmak; (6) Kadınları ve kız çocukları güçlendirecek eğitimler düzenlemek; (7) Şimdiye kadar gerçekleştirilen yasal değişikliklerin hayata geçebilmesi için gerekli girişimlerde bulunmak.

Rapora göre medyaya da önemli görevler düşüyor: Medyanın, özellikle de yerel medyanın tüm bu faaliyetleri kesen ve her alanda varolan gelişmelerden halkı haberdar eden, halka gerek Sivil Toplum Kuruluşları, gerekse diğer kuruluşlar hakkında doğru bilgiler veren; şiddetin ve namus uğruna öldürmenin, insan hakları ile bağdaşmadığını toplum önderleri, din görevlileri, o toplumun sevilen ve sayılan insanları, bilim- sanat-spor dünyasından popüler kişiler kanalıyla farklı boyutlarıyla yansıtmaya çalışan, şiddetle mücadele alanında, eğitim ve meslek edinme alanında, sivil toplum hareketleri alanında iyi örnekleri tanıtan, bilgilendirici, eleştirel ve dönüştürücü bir rolü olması gerekiyor.

Raporun kopyası ya da raporla ilgili daha ayrıntılı bilgi için:

Aygen Aytaç
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı

Meltem Ağduk
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu

NOT: Araştırmanın sonuçları 15 Kasım 2005 tarihinde, TBMM'de kurulan "Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu" ile de paylaşılmıştı.

http://www.gencgazeteciler.org/namus.asp

Hiç yorum yok: