AMORAL.MLL.FI.

15 Ağustos 2008 Cuma

Töre Nedir ? 01



« : 06 Şubat 2008 »


Töre nedir?
Töre ya da diğer adıyla örf, bazı değer ve ilkelerin mutlak yaptırım kazanmış biçimidir. Kültür dünyamızdaki her ilke ve değer, belli bir yaptırım özelliğine sahiptir. Bunlardan bazılarının ihlalinde, bireye hafif yaptırım, bazılarının ihlalinde ise ağır yaptırım uygulanır. İşte bu ikinci kategoridekiler töre/örf diye adlandırılır. Toplum bireye böylece "mutlaka yapmalısın" ya da "uymalısın" diyerek, kendi değer ve ilkelerinin geçerliliğini sürdürmesini sağlar. Yani diğer sosyal kaideler gibi töre de sivil toplumun hukuku, yazısız hukuktur. Onda kesin bir emir formu vardır. İhlali halinde bireyler kendilerine uygulanan yaptırımın altından kalkamayacaklarını bilirler. En genel ve köklü değerler manzumesi olarak gelenek, insan ilişkilerini düzenleyen kurallar olarak adetler ya da bölgesel davranış biçimleri olarak görenekler de töre formuna dönüştürülebilir.

Törenin varlık nedeni, diğer ilkeler gibi toplumsal düzenin, ilişkilerin, ahlakın korunması ve düzenlenmesidir. Ancak toplumun varlığını sürdürmesi için hayatî önem taşıyan değerler töre formuna dönüşür. Özellikle de ahlak alanındaki bazı ilkeler töre/örf haline gelir. Mesela ahlaka aykırı eylemiyle ailesini rencide etmek ya da sosyal ahlaka apaçık aykırı davranmak gibi eylemlere karşı geliştirilen bir yaptırım biçimidir töre.

İlk başta töre, içine doğduğumuz toplumda hazır bulduğumuz "kesin" ilkedir. Onun varlığı, onu icat eden aklın toplum için iyi tasarımıyla vücut bulmuştur. Fakat bu, törenin kelle kesmeye hazır kılıç gibi insanların üzerinde tehditkâr şekilde var olma zorunluluğu anlamına gelmez. Toplumsal düzeni korumanın başka yöntemleri ve biçimleri ortaya çıktıkça, yani toplumsal yaşantı, insan ilişkileri gelişip değiştikçe, törelerin bazıları yerini başka kurallara terk etmek zorundadır. İşte toplumsal gelişmenin ya da zihniyet gelişmesinin göstergesi budur. Mesela kan davası bir töre olarak nitelendirilir. O muhtemelen devlet hukukunun geçerli olmadığı dönemlerde bir soyun ya da aşiretin kendini saldırılardan koruma biçimi olarak görülmüş olmalıdır. Ancak devlet otoritesinin egemenliği ve ceza yasalarının etkin biçimde uygulanması karşısında, artık bu türden bir eylem biçimi töre olmaktan çıkmalıydı. (Bu satırlardan kan davasının bir zamanlar haklı görülmesi gerektiği sonucu çıkarılmamalı; bu yargı sadece kurgusal bir tespit olarak okunmalıdır.) Nasıl ortak akıl toplumsal düzenin devamı için zorunlu olan bir ilkeyi bir zamanlar töre haline getirmişse, aynı ortak akıl, düzeni sağlayan yeni kurallar karşısında bu töreyi artık iptal etmeliydi. Akılcı yoldan bakarsak, törenin, toplumsal fonksiyonuna göre varlığını sürdürmesi ya da sürdürmemesi gerektiği sonucuna varırız. Çünkü her türden toplumsal kural toplumun düzenli ve dengeli devamına hizmet eder. Onların ontolojik temeli budur. Fakat toplumsal değişmenin donduğu kapalı toplum yapılarında, töreler sırf töre oldukları için muhafaza edilir. Onun fonksiyonu hesaba katılmdığı gibi, bu fonksiyonun yerini alabilecek yeni ve daha iyi bir ilke aranmaz. Dolayısıyla bu toplumlarda töre, -onun temelini kabul edelim ya da etmeyelim- artık akıldışı bir düzen sağlama biçimi halini alır.

Töre sadece ahlak alanında olmaz. İhlali kesinlikle istenmeyen ilkeler de yaşantımızda töre formunda yer alır ve mesela "töremiz böyle…" denir.
***
"Töre ihlali eşittir ölüm" ilkesi ilkel zihniyetin, feodal yapının, aşiret bilincinin kurduğu bir eşdeğerliliktir. Bu eşdeğerlilikte, toplumsal düzeni korumak için kişinin en değerli varlığı, hayatı tehdit altında tutulur. (Bazı siyasilerimizde rastladığımız "sallandıracaksın üçünü beşini" mantığı da ilkel zihniyetin açığa çıkışından başka bir şey değildir.) Halbuki toplumsal düzen, bireylerin kişiliğini geliştirerek onları bilinçli bir fert haline getirerek de korunabilir. Mesela toplumsal ahlakı, ortalığa ölüm tehdidi saçmak yerine ahlak bilincini güçlendirerek de korumak mümkündür. Günümüzdeki anlayış ve tabii "insanî olan" da budur; kişiliği ve bilinci güçlendirmek… Açık toplum yapısının gereği de budur. Ancak bu iş, çok zor ve zahmetlidir. Uzun soluklu ve bilinçli bir eğitim çabası gerektirir. Toplumun kanaat önderlerine ya da anne-babalara bu bağlamda büyük yük düşmektedir. Özellikle töreye dayalı trajedilerin yaşandığı Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizdeki sorumlular (anne-babalar ya da geleneksel önderler) işi töreye havale ederek üzerlerinden yükü atmaktadırlar. Yani töre, kapsamlı bir eğitim yapmadan toplumsal düzenin temel ilkelerinin devamını sağlama yolu olarak yürürlüktedir.

Türkiye'nin batısı, en azından görünüşte de olsa açık toplum haline gelmiştir. Fakat yukarıda bahsedilen "sosyal düzeni ve toplumsal ahlakı koruma" işi yine yukarıda belirtildiği şekliyle gerçekleştirilebilmiş midir? Hayır… Nitekim sorumlular üzerine düşeni yapmadığı için, içine düştüğümüz yozlaşma çukurunun içinde debelenip durmaktayız. Gerçi batı bölgelerimizde töre tümüyle ortadan kalkmış değildir. Ancak ahlak alanındaki töreler deyim yerindeyse iptal olmuştur. Acaba bu "töre" denilen şey, ahlak alanında, açık toplum olma sürecinde varlığını sürdürseydi, şimdi yaşadığımız çöküş gerçekleşmez miydi? Bu soruya da olumlu cevap vermek mümkün görünmemektedir. Açık toplum yapısı, törelerin yaptırım gücünü aynı şekilde sürdürmesine engeldir. Yaptırım niteliği taşıyan kurallar, uygun toplumsal yapılarda rollerini ve fonksiyonlarını icra edebilir.
***
Açık toplum ortamında, kapalı toplumdaki kurallarla yaşanamaz. Sosyal düzeni ve değerleri koruyacak kurallar yeniden üretilmelidir. Görünen o ki, Doğu ve Güneydoğu'da aşiret yapısı çöktükçe, ahlak ve kişilik eğitiminin zafiyeti, yeni ahlaksız fiillere kapı aralayacak… O zaman dağa taşa mezar mı kazılacak? Dolayısıyla bu bölgelerde liderliğe soyunanlar, önce bu soruna bakışlarını çevirmelidir.

Diğer yandan bu çarpık töre uygulamaları, yanlışı düzeltme ve bilinci geliştirme amacıyla değil, bu trajik eylemlerden hareketle kültürel değerlerin yaptırım gücüne bir suikast düzenleme amaçlı olarak basına taşınmaktadır. Yani "töre" üzerinden kültürün özellikle ahlak değerlerine yumruk sallandığı görülmektedir. Başka bir deyişle, iş, ilkelerin yaptırım gücünü yok edecek şekilde magazinleştirilmektedir. Bu telkin ortamı sürdükçe, "kültür, örf, adet ve gelenek" denince insanların aklına sadece çarpık töre uygulamaları gelmektedir.

Töreye ilişkin yorumlar, kültürel değerlerdeki, özellikle de ahlak alanındaki kesin ilkelerin ve emir kipinin etkisini hafifletmektedir. Artık içeriği insanlık dışı hale gelmiş olan "töre uygulamaları"yla gerçekten var olması gereken töre ayırımı yapılmayıp genel anlamda töre kötülendikçe, bu kültür formu "sevimsiz" olarak; töre kavramı alaya alındıkça da "vıcık vıcık" bir form olarak algılanmaktadır.

Kültür değerleri veya onların gelenek, görenek, adet ya da örf/töre şeklinde kategorileşmiş biçimleri ne alay konusu yapılmalı, ne de bireyin tepesine asılmış kılıç bir kılıç olarak gösterilmelidir. Bir kültür dünyasına yapılacak en büyük ihanet ve kötülük, onların bu şekilde tanıtılmasıdır.

Hiç yorum yok: