AMORAL.MLL.FI.

15 Mart 2008 Cumartesi

Kadın: Binlerce kadının katilleri kendi aileleriydi

Kadın: Binlerce kadının katilleri kendi aileleriydi

Binlerce kadının katilleri kendi aileleriydi
MURAT AKTAŞ -ANF

FOTOĞRAFLI

PARİS: Üc yıl önce yine böyle soğuk bir Şubat günü Berlin’de sokak ortasında kardeşi tarafından öldürülen Hatun Sürücü her yıl öldürülen binlerce namus cinayeti kurbanlarından sadece biri. Ölümünün üçüncü yılında Hatun Sürücü bazı Alman politikacıların da katıldığı bir etkinlikle anıldı. Hatun Sürücü, Fadime Şahindal, Nazmiye Ilıpınar, Banaz Mahmud, Güldünya Tören ve daha binlerce böyle gencecik kızlar sadece ve ruhları ve bedenleri üzerindeki haklarını savunmaya çalışırken kendi ailelerinden, kendi kanlarından, kendi canlarından insanlar tarafından öldürüldüler. Birleşmiş Milletlerin verilerine göre her yıl 500 kadın bu namus cinayetleri yüzünden öldürülüyor.

Öldürülenlerin büyük bir kısmı Müslüman ülke vatandaşları. Ancak bu kara cinayetler geride sadece binlerce kendi çocuğunun katili aile bırakmakla kalmıyor aynı zamanda bazen bu cinayetlere karşı çıkan bir ulusun bir dinin bir kültürün ve bir ülkenin mensuplarını da zan altında bırakıyor.

İngiltere’de yapılan bir araştırma namus cinayetlerinin kendi içine kapalı toplumlarda işlendiğini gösterirken, politikacıların ve otoritelerin de bu cinayetlere göz yumduğunu ortaya koyuyor.

Avrupa’daki göçmenler içerisinde yaşanan namus cinayetleri üzerine Paris’deki École des Hautes Etudes en Sciences Sociales (EHESS) de Nilüfer Göle’nin yönetiminde mastır tezi hazırlayan gazeteci, sosyolog Veli Pehlivan 21’inci yüzyılda hala insanlığın yüzünde bir kara leke gibi duran namus cinayetleri üzerine sorularımızı cevapladı.

Namus kavramının Yunancadan geldiğine dikkat çekerek namus cinayetlerinin sadece Müslüman toplumlarda ve doğu toplumlarında değil bir çok değişik toplumda olduğunu söyleyen Pehlivan, Hammurabi kanunlarında bile namus cinayetleri ile ilgili düzenlemeler olduğunu belirtiyor.

Türkiye’de Türk medyasının ve aydınlarının maksatlı olarak namus cinayetlerini Kürtlere mal etmeye çalıştıklarını, bunun çok yanlış ve tehlikeli olduğunu belirten Veli Pehlivan, Avrupa’da ise Avrupalıların bunun İslam’ın bir parçasıymış gibi algıladıklarını ve bunun da yanlış olduğunu belirtiyor. Veli Pehlivan “Bugün sadece Ortadoğu’da değil, Pakistan’da, İtalya’da, Sicilya’da, Korsika’da ve hatta Latin Amerika ülkelerinde, Şili’de, Brezilya’da ve bazı Afrika ülkelerinde de yaşanıyor” diyor.

- Öncelikle Avrupa’daki namus cinayetleri üzerine çalışmaya neden ve nasıl karar verdiğinizi okuyucularımıza anlatır mısınız?

- Bu konuyla ilgili çalışmamın bir çok sebebi var. Birincisi namus cinayetleri üzerinde çok acil olarak çalışılması gereken sosyolojik bir konu. Birleşmiş Milletlerin raporlarına göre her yıl 5 bin kadın bu sebepten dolayı öldürülüyor. Türkiye’de de Kürdistan’da da bu yüzden öldürülenlerin sayısı bayağı fazla. Tabi ki bu konuyu araştırmak gerekiyor. Beş bin kadın her yıl neden öldürülüyor? Ama benim bu konuyla ilgili çalışmaya başlamamın başka bir sebebi de var. Fransa’ya daha yeni geldiğim dönemde bir gün bir Fransız filmi izliyordum. On dört yaşında genç bir kız ilk cinsel deneyimini yaşıyor ve bu kız eve heyecanla gelip annesine ilk cinsel deneyimini yaşadığını anlatıyor. Anne çok seviniyor, kızını tebrik ediyor, kutluyor ve mutlulukla kucaklıyordu. Aradan bir kısa bir süre geçti, haberleri dinlemek için bir Türk kanalını açtım orda da 14 yaşında bir genç kız tecavüze uğradığı için aile meclisi ölüm kararını vermiş ve kız sokakta taşlanarak öldürülüyordu. Ekranda bunun görüntüleri vardı. Ard arda gelen bu iki olay ve görüntü beni şok etti. Birincisinde çok büyük bir tolerans diğerinde korkunç bir vahşet vardı. Üstelik Türkiye’deki masum kız başkasının tecavüzüne uğramıştı. Bu sorunu uzun süre düşündüm ve bu benim bu konunun içine girmeme neden oldu. Sonra mastırımı yapmaya başlarken hocam Nilüfer Göle “Namus cinayetleri konusunda çalışmaya ne dersin” diye sorunca bende bu konu ile ilgilendiğimi söyledim ve kabul ettim. Böylece Avrupa’daki göçmen toplumlar içindeki namus cinayetleri üzerine çalışmaya başladım.

TÜRKİYE TOPLUMUNDAKİ EVLİLİKLERİN YARISI ZORA DAYALI

- Araştırmaya nerden başladınız?

- Öncelikle Fransa’daki Türkiyeli ve Kürt derneklerindeki yetkililerle görüşmeler röportajlar yaparak başladım. Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi, Kürt Enstitüsü ve Türkiyelilerin derneği Elele’de insanlarla görüşerek araştırmaya başladım. Fransa’daki göçmen toplumlarında namus cinayetlerinin çok az olduğunu gördüm. Bunlardan biri 1993 yılında Colmar’da öldürülen Nazmiye Ilıpınar olayı ile karşılaştım. Bu genç kızın hikayesini araştırdım. Ailesi tarafından öldürülen Nazmiye Sivaslı bir göçmen ailenin kızı idi. Bu olayın nasıl geliştiğini, mahkemeye ve basına nasıl yansıdığını araştırdım. Daha sonra araştırırken Avrupa’daki Kürt ve Türk toplumları içinde namus cinayetlerinin Almanya’da daha fazla olduğunu gördüm. Sonra İngiltere’yi araştırırken orda daha da fazla olduğunu gördüm. Yine İsveç’e bakınca orda da aynı şekilde cinayetlerin işlendiğini gördüm.

- Kardeşi tarafından 7 Şubat 2005’te Berlin’de öldürülen Hatun Sürücü cinayetinin üzerinden üç yıl geçti. O günden bugüne namus cinayetlerinin önlenmesinde bir ilerleme kaydedil mi?

- Hatun Sürücü cinayeti aslında bize zorla evlendirilmelerin kara yüzünü gösteriyor. Bu konuyla ilgili araştırmalar yapan araştırmacı Necla Kelek Türkiye toplumundaki evliliklerin yüzde ellisinin zorla yaptırıldığını söylüyor. Ve bu evlenecek olanlarının rızası dışında yaptırılan evlilikler, ısmarlama evlilikler ne yazık ki hala devam ediyor. Bu evliliklerin büyük bir kısmı da tutucu çevrelerde yaptırılıyor. Kaldı ki namus cinayetlerinin hepsi namus cinayeti olarak gündeme gelmiyor. Son yıllarda artan kadın intiharları da dikkat çekiyor. Bazı araştırmacılar kadın cinayetlerinin bazılarının da aslında namus cinayetleri kapsamında olduğunu düşünüyor. Namus cinayetlerine verilen cezaların ağırlaştırılmaya başlaması ile bazen kadın intihara zorlanıyor bazen de öldürülüp intihar süsü verilebiliyor.

BİRÇOK DEĞİŞİK TOPLUMDA VAR

- Namus cinayetlerinin sosyolojik ve antropolojik kökeni nerden geliyor? Ve son yıllarda Avrupa’da öldürülenlerin sayıları neden artıyor?

- Bu cinayetler kurbanın ailenin kurallarının dışına çıkması ile başlıyor. Ailenin açık olduğu kadar gizli yasaları ve kuralları da vardır. Bir insan bu kuralları aştığında cezalandırılabiliyor. Mesela sorunlar genç kızların kısa etek giymesi, makyaj yapması ile veya Müslüman olmayan biri ile çıkması, arkadaşlık yapması veya cinsel ilişkiye girmesi ile gelişiyor. Çünkü özellikle ata erkil yapının çok kaba bir şekilde hakim olduğu aile yapısı yaşamını devam ettirebilmek için, kendi kurumsal varlığını ve iktidarını sürdürebilmek için gerektiğinde bireyini feda edebiliyor. Çünkü aile bu davranışları kendi geleceği için tehdit olarak görüyor.

Namus kavramı ise Yunancadan geliyor. Kökeni “onos” dur, bu “değer” anlamına geliyor. Ve bu değer de aslında başlangıçta ekonomik değerdir ancak süre içerisinde bu kavram manevi değer olarak anlam kazanıyor ve Kürtçe’ye Türkçe’ye namus olarak geçiyor. Aynı kavram batı dillerine de “honor’ ‘honos’ honneur” olarak geçiyor.

- Peki bu namus cinayetleri sadece Müslüman toplumlarda yada Doğu toplumlarında mı yaşanıyor, yoksa başka toplumlar da var mı benzer olaylar?

- Hayır. Maalesef bir çok insan böyle sanıyor ama bu cinayetler başka toplumlarda da var. Bunlar İslam’dan önce de var. Hammurabi kanunlarında Yunanlarda bile var. Üstelik Avrupa’da da vardı eskiden. Bugün sadece Ortadoğu’da değil, Pakistan’da, İtalya’da, Sicilya’da, Korsika’da ve hatta Latin Amerika ülkelerinde, Şili’de, Brezilya’da ve bazı Afrika ülkelerinde de yaşanıyor. Müslüman ülkelerde bu cinayetler biraz daha fazla. Örneğin dün Fırat Haber Ajansı’nda Ürdün’de namus cinayetine 2 yıl ceza verildiğini yazan bir haber vardı. Kur’an’da namus cinayetlerini teşvik eden ayetler olduğu yönünde tartışmalar da var. İşte “kadınlar sizin topraklarınızdır istediğiniz gibi kullanabilirsiniz” diyerek tartışanlar var. Diğer yandan zina kavramı var. Zina’da cinayete sebep olabiliyor. Ama genel olarak ataerkil aile yapısının hala egemen olduğu toplumlarda yaşanıyor.

- Ekonomik yada sınıfsal durum ve öğrenim durumu bu cinayetlerin yaşandığı alanlarda belirleyici mi?

- Zengin ve birkaç kuşak kentli ailelerde bu tür cinayetlere rastlamıyoruz. Varsa bile değişik şekillerde olmuş olabilir namus cinayeti olarak yansımamış olabilir. Genel olarak fakir ailelerde, kırsal kesimde yaşayan ve kırsal kesimlerden kentlere göç eden ailelerde ve öğrenim durumu düşük ailelerde bunun daha sık yaşandığına tanık oluyoruz.

- Peki katil ve kurbanın cinsiyetinde değişiklik olabiliyor mu? Yani sürekli kadınlar erkekler tarafından mı öldürülüyor yoksa kadınlar tarafından öldürülen erkekler de var mı?

- Evet çok güzel bir soru. Genelde insanlar bütün kurbanların kadın bütün katillerin de erkek olduğunu düşünüyor. Oysa çoğunlukla böyle olmasına rağmen her zaman öyle değil. Bazen kadınlar kadınları da öldürüyor. Anne kızını öldürüyor. Bazen kurban erkek de olabiliyor. Örneğin Belçika’da bir Türk kadınla evli olan bir Arnavut erkek eşini terk ediyor. Kadın ailesi ile birlikte karar alıp eşini öldürtebiliyor. Neden öldürüyorlar çünkü onlara göre adam kızlarını kirletti namuslarını ortada bıraktı. Filistin’de yaşanan bir olayda ise bir genç kız kardeşleri tarafından tecavüze uğruyor, anne kızı öldürüyor.

- Avrupalı toplumlar nasıl algılıyor bu cinayetleri?

- Araştırmamda bu olaylar ilk meydana geldiğinde Avrupalıların bu cinayetlere yabancı olduğunu gördüm. Başlangıçta olayı anlamıyorlar ve anlamlandıramıyorlar. Örneğin: Fransa’da, Nazmiye Ilıpınar cinayetinde Liberation gazetesi ve bölgedeki yerel gazeteler cinayeti “gurur cinayeti” olarak yazmışlar. O zaman daha namus kavramını ve namus cinayetleri kavramını gurur diye kavramışlar ve öyle yazmışlar. Yani bir kavram kargaşası var, bir de olayı anlamadıklarını ve aile içi şiddet olarak algıladıklarını görüyoruz. Ancak sayı çoğalmaya başlayınca ve alınan canlar artınca Fransızlar da olayı anlamaya başlıyorlar. Maalesef genel olarak Avrupalılar namus cinayetlerini Müslüman kültürün bir parçası olarak algılıyorlar. Bu görüş özellik de 11 Eylül olaylarından sonra daha da yerleşti ve pekişti. Çünkü 11 Eylül olaylarının ardından yaratılan “Doğu-Batı”, “İyi-Kötü” çatışması propaganda aygıtları ile bir çok kesime kabul ettirildi.

TÜRKİYE’DE KÜRTLERE MAL ETMEYE ÇALIŞIYORLAR

- Türkiye ile Avrupa’yı karşılaştırdığımızda bakış açıları arasında bir fark mı?

- Evet var. Bakın Türkiye’de bu cinayetler işlendiğinde toplumda bu cinayetleri destekleyenler de oluyor ve katilin veya ailenin bir şekilde sırtını sıvazlıyor ve vicdanını rahatlatmaya çalışıyor. Biliyorsunuz yakın zamana kadar Türkiye’de namus cinayetlerinde ceza indirimi uygulanıyordu. Avrupa’da ise bu en ağır şekilde cezalandırılıyor. Bu açıdan farklı bir yaklaşım var.

Diğer yandan benzer yaklaşımlar da var. Örneğin Fadime Şahindal ailesi Maraş katliamından kaçmış olan Alevi Kürt bir aileden geliyordu. Olayı O’nun kimliği üzerinden etnisite ve din üzerinden okudular. Türkiye’de ise olayı din üzerinden değil etnisite üzerinden okumaya çalışıyorlar. Diğer bir farklılık Avrupalılarda namus kavramı yok. Namus kavramının yerine onur kavramı var. Cinsellikle ilgili tabulaşmış bir kavramları günümüzde yok.

- Medya bu cinayetleri nasıl algılıyor ve nasıl yansıtıyor?

- Çok önemli bir soru. Avrupa’daki ve Türkiye’deki namus cinayetlerinin algılanmasında çok ilginç noktalar var. Avrupa’daki cinayetlerde eğer kurbanın bir şekilde bir Avrupalı ile ilişkisi olmuşsa o zaman olay çok daha hızlı ve çarpıcı bir şekilde gündeme getiriliyor. Çoğu zaman bu cinayetler büyük skandal olarak yansıtılıyor ve gündemde tutuluyor. Eğer öldürülen kızın veya kadının bir Fransızla yada Almanla ilişkisi yoksa bu toplumların kendi aralarında yaşanmışsa çoğu zaman aile içi şiddet olayı gibi algılanıyor. Hatta polis kayıtlarında da bile aile içi şiddete kurban giden olarak yer alabiliyor. Böyle durumlarda namus cinayeti yönünün araştırılmadığını görüyoruz.

Türkiye’ye veya Kürdistan’a baktığımızda ise medya ve aydınlar bir şekilde bunun Kürtlükle ilişkisini kurmaya çalışarak yansıtmaya çalışıyor. Bu çok yanlış ve tehlikeli bir yaklaşım. Biliyorsunuz bir gazetenin genel yayın yönetmeni (Ertuğrul Özkök) bile ‘evet Türkiye’de Kürt sorunu vardır ve bu da namus cinayetleridir diye yazı yazdı. Oysa namus cinayetleri Türkler de, bir çok Ortadoğu toplumunda, Pakistan’da ve bir çok değişik ülkede de acımasız bir şekilde yaşanıyor.

AVRUPA AĞIR CEZALAR UYGULUYOR

- Cinayetlerin ardından cezalandırma sistemi nasıl işliyor?

- Avrupa ülkelerinde bu değişiyor. İsveç’te Fadime Şahindal’ı öldüren babası ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Fransa’da Nazmiye Ilıpınar’ı öldüren kardeşi ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı diğer aile üyeleri de cezalandırıldı. En sert cezalandırma sistemini de iki yıl önce Danimarka’da gördük. Pakistanlı bir ailede genç bir kız bir Afgan çocuğu sevdiği için ailesi topluca karar alıyor ve kız öldürülüyor. Danimarka polisinin yaptığı araştırma sonucunda cinayeti işleyen, cinayete karar veren, babayı, erkek kardeşi, amcayı, teyzeyi, teyzenin kocasını, katili cinayet yerine götüren şoförü de dahil olmak üzere sekiz kişiyi en ağır şekilde cezalandırdı. Artı bunlara cezaları bittikten sonra da Danimarka sınırlarını terk etmeleri cezası verildi. Yani kısacası Avrupa bu tür cinayetleri kendi topraklarımda görmek istemiyor. Sınır dışı cezalandırma sistemi de uyguluyor. Ama Türkiye’de bunu göremezsiniz.

- Fadime Şahindal olayında olduğu gibi geçtiğimiz yıl İngiltere’de yaşanan cinayette de öldürülen kızlar polise baş vurarak hayatlarının tehlikede olduğunu söylüyorlar ancak buna rağmen önlem alınmıyor. Avrupa’daki güvenlik güçlerinin konuya yaklaşımı nasıl?

- Bazı olaylarda bu tür ihmaller görülüyor. Bunun bir çok sebebi olabilir. Bazen Avrupalılar olayı aile içi şiddet olarak görüp olayın ciddiyetini anlayamayabiliyorlar ne yazık ki.Ayrıca Avrupa’nın bir çok ülkesinde, namus cinayeti tehdidi altındaki genç kızlara sığınma yerleri ve bazen de kimlik bilgileri değiştirme gibi tedbirler alınıyor. Kendilerine yönelik böyle bir tehdidi görenler derhal bulundukları yeri terk edip sivil toplum örgütlerine veya yetkili mercilere baş vurmalılar.

LEYDİ ŞAHİNDAL

- Kurbanın cezalandırılma biçiminde bir farklılık var mı?

- Evet var. Mesela Avrupa’daki bazı aileler istemedikleri bir ilişki yaşayan kızlarını alıp geldikleri köye götürüp orada da cezalandırabiliyorlar. Çünkü Avrupa’da bunun cezası ağır dolayısıyla aileler bazen bunu da düşünüyorlar. Türkiye’de de katilin ceza indiriminden faydalanması için yaşı küçük olan bir çocuğun seçildiği örnekler görülüyor.

- Toplumun tepkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Bu çoğu zaman kurbanın ilişkisine ve kendi kişiliğine göre farklılık gösterebiliyor. Katilin ve kurbanın kimliğine göre farklılık gösterebiliyor. Bakın mesela Fadime Şahindal bizim gibi genç bir araştırmacı idi. Öldürülmeden önce ailesinden baskı gördüğü için dayak yediği için baskı gören kadınları bilgilendirmeye çalışıyor toplantılar yapıyordu. İsveç parlamentosunda konuşmuştu. Ve bir de İsveçli arkadaşı vardı. Dolayısıyla öldürüldüğünde büyük bir şok etkisi yarattı ve skandal oldu. Adeta İsveç Leydi Diana’sını kaybetti. İsveç toplumu cinayeti lanetledi, yürüyüşler yaptı, mumlar yaktı.Hatta Fadime’nin öldürüldüğü kentin papazı Fadime Şahindal’ı ‘günümüzün şehidi’ ilan etti. Sonra benzer olayları tepkileri Kürdistan’da yaşanan olayların ardından da gördük. Kadınlar başta olmak üzere halk ayaklandı tepkisini dile getirdi.Artık insanlar namustan dolayı kadınların katliamını görmek istemiyor.

..

Gönderen: Demgul Tarih: 15.02.2008, 19:06:34

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: